Dert, Türkçemize Farsçadan geçmiş Türkçeleşmiş Türkçe dediğimiz bir kelimemizdir; üzüntü ve kaygı anlamındadır…
“Dolap niçin inilersin // Derdim vardır inilerim”
Diye başlayan Yunus Emre ilâhîsı şöyle devam eder:
“Benim adım dertli dolap // Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap // Derdim vardır inilerim”
Bağdatlı Fuzûlî de “dert” kavramına şöyle yer verir bir şiirinde…
Dost bi-vefâ, felek bi-rahm, devran bi-sükûn.
Dert çok, hemdert yok, düşman kavi, tali' zebûn!
İnsan kelimesi de dilimize Arapçadan geçmiş olan bir kelimemizdir: Arapça “ins” kelimesinden türetilmiştir. "Beşer, insan topluluğu" anlamına gelen ins, türün her ferdine insî/enesî yahut insân denmektedir.
“Hafızayı beşer nisyân ile maluldür!” "Unutkanlık insanlık halidir" anlamında kullanılan bir özdeyiştir.
“Hafızayı beşer nisyân ile maluldür!” sözü tek başına insanoğlu’nun hem çilesinin hem de ruhsal ve psikolojik gerçekliğinin de en açık bir ifadesidir.
“Tarih tekerrürden ibarettir derler; ibret alınsaydı hiç tekerrür mü ederdi? Der İstiklâl Marşımızın şâiri Mehmet Akif Ersoy…
Evet değerli okurlarım, insan yaratılışı ve varlığı itibariyle doğanın bir parçası olduğu için diğer canlılardan çok da farklı bir konumu yoktur: bilgiyi biriktirme ve bilgiyi alete dönüştürme dışında!..
Eğer insanoğlu gerçekten doğal varlık olmaktan farklı olsaydı, dünyanın gözü önünde 21. Yüz yılda Gazze’deki, Filistin’deki, Lübnan’daki vahşet yaşanmazdı. Şimdiye kadar BM’nin aldığı kararlar havada kalmazdı.
Dünya arenası da bir anlamda Serengete Ormanlarındaki arslanlarla ceylanların konumunu yaşıyor: Ceylanların aslanlara ne yan gözle bakmışlığı vardır ne de önlerini kesip geçmişlikleri vardır. Ona rağmen aslanlar varlıklarını sürdürebilmek için nasıl ki ceylanlarla beslenirse, dünya arenasında söz sahibi olan devletler de ne yazık ki ya doğrudan zayıf devletlerin varlıklarını sömürmekte ya da Osmanlı Devletini çökerterek varlıklarını kendi aralarında paylaştıkları gibi güçlü gözüken devlet yapılarını da çökerterek varlıklarını sömürmektedirler…
Çağımızda ABD dünya arenasının bir numaralı devleti olunca insanı da bir numara oluyor mu? Ya da Gazze’de her gün üzerlerine bomba yağan, evleri yerle bir edilen çaresiz insanlar insanlık adına en altta mı oluyorlar?
Kutsal kitaplar da hitap insana değil midir? Ey nâs!.. Ey insan demek değil midir? Kur'ân'da 20 defa geçen, Yâ eyyühen nâs insan diye seslenmez mi insana?
Burada dikkat çekmek istediğim husus, kutsalda Yaratan indinde insanlarda fark yoktur. Farkı insanlar doğal yapılarından kaynaklanan kontrol altına alamadıkları egolarıyla ortaya koymaktadırlar.
Anadolu merkezli Türk-İslam Medeniyetinin ilham kaynağı da Kur’andır. Hak’kın rızası ancak halkın rızasını almakla mümkün olacaktır. Ahi Evran öğretisinin en temel ilkesi de budur.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminin mânâ erlerinden Şeyh Edebalı’nın Osman Bey’e nasihatı içerisinde: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!..” sözü aynı zamanda bir emirdir.
Kaygusuz Abdal’ın “Bu Adem Dedikleri” diye başlayan şiirinde insan; “Adem manaya derler!..” mısrası şiirin özünü oluşturmaktadır.
Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil
…..
Yunus Emre “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan halka müderris olsa hakikatte âsîdir!..” derken; Hacı Bektaş Veli de :
“Yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayan bizden değildir.” der.
Buradaki yetmiş iki millet yer yüzündeki çokluğu anlatmak için kullanılmıştır.
Dünyanın hiçbir yerinde tek bir etnik kimliğe dayalı bir devlet yoktur. Devlet ne kadar güçlü, geniş ve tarihi derinliğe sahipse bir o kadar da içinde farklılık ve çeşitlilikler vardır.
Bu yapı içerisinde farklı ve çeşitli grupların barış içerisinde yaşaması, çadırı dik tutan nasıl ki orta direğin sağlamlığı ise devlet olgusunda da temel değerlerin sağlam olmasına bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletimizde bu sağlam yapıyı oluşturan –çadırın orta direğine misal- anayasamızın ilk dört maddesidir. Bunlardan taviz verilemez.
Her bir millet diliyle, tarihiyle ve kültürüyle diğer milletlere göre kendi gerçeğini ve özelliklerini sergiler; yaşar ve yaşatmaya çalışır.
Bizler Türk Milleti olarak tarihin en eski çağlarından bu yana hep yaşayıp gelmişiz dilimizle, inancımızla… Kur’an anlayışlı bir bakışla bakıldığı için üç kıtaya yayılan Osmanlı Devleti döneminde de yönetimi altındaki pek çok millete adaletli davranılmıştır.
Bu anlayış günümüzde: “NE MUTLU TÜRK’ÜM!..” şekline gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz devleti, milleti, bayrağı ve temel değerleriyle 86 milyonu kucaklayan bir güzelliğiyle ayaktadır. Önemli olan öncelikle insan kimliği anlayışında buluşmak sonrasında da devletimizin temel değerlerine saygılı olmanın yanında onları yaşamak ve yaşatabilmektir.
Sözlerimi Kaygusuz Abdal’ın şiiriyle tamamlamak istiyorum değerli okurlarım.
Bu âdem dedikleri
El ayakla baş değil
Âdem mânâya derler
Suret ile kaş değil
Gerçi et ü deridir
Cümlenin serveridir
Hakk'ın kudret sırrıdır
Gayre bakmak hoş değil
Âdem mânâ-yı mutlak
Âdemdedir nutk-ı Hak
Âdemden gafil olma
Nefsi de serkeş değil
Âdemdedir külli hal
İlm ü hikmet güft ü kal
Âdem katında âlem
Dâne-i haşhaş değil
Âdem odur ey hoca
Gıdası mânâ ola
Maksud âdemden ahi
Hayâl ile düş değil
Kendi özünü bilen
Maksudun bulan kişi
Hakk'ı bilen doğrudur
Yalancı kallaş değil
Bu Kaygusuz Abdal'a
Âşık demen dünyada
Nakş ü suret gezetir
Maksudu Nakkaş değil
KAYGUSUZ ABDAL
Yorumlar
Kalan Karakter: