Amerikan Başkan adayı Joe BİDEN kendi dış siyaseti ile ilgili bir değerlendirme yaparken Türkiye’de Recep Tayyip ERDOĞAN’ın iktidardan indirilmesinin yolunun darbe yapmak değil muhalefeti destekleyerek olması gerektiğini söylemiş. Ve Başkan olduğunda böyle yapacağını belirtmiş. Kaba konuşmak, hakaret etmek üslubum değil ama bu arkadaş, tek kelimeyle halt etmiş. Ancak söylenen söz bugün itibarıyla münasebetsiz görünse de ABD’nin geçmiş dönemlerde NATO ve CİA gibi resmî kurumları ve gayri resmî ajanları vasıtasıyla ülkemiz siyasetinde ne herzeler yediklerini göstermesi açısından çok önemlidir.
Bilinenin aksine cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 1950 yılına gelene kadar sıkı bir ABD politikası izleyen CHP, özellikle Mustafa KEMAL’in ölümünden sonra ABD çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmuştur. 1950 de iktidara gelen Demokrat Parti hükümeti de ABD politikaları dışına çok fazla çıkamasa da, son döneminde uygulamaya çalıştığı milli politika yüzünden bizzat ABD tarafından darbeye maruz bırakıldı. Adnan MENDERES, Fatin Rüştü ZORLU ve Hasan POLATKAN, ABD’nin isteklerine itiraz etmenin bedelini canlarıyla ödediler.
Sovyet tehdidi korkusuyla 2. Dünya savaşından sonra ABD ve NATO’nun kucağına oturan Türkiye, 1960 darbesinden sonra bu kez 1971 yılında hükümete verilen muhtıra ile karşı karşıya kaldı. 1980 yılına gelindiğinde ise bizzat NATO marifetiyle iç savaşın eşiğine getirilen ülkemiz, bu karışıklığı bastırmak bahanesiyle tarihimizin en kanlı müdahalesi ile karşılaştı. Altıyüz bin kişinin işkence ile sorgulandığı, binlerce gencimizin cezaevlerinde sorgusuz sualsiz infaz edildiği, keyfi idamların yaşandığı korkunç bir süreç yaşadık. ABD büyükelçisinin açıktan “Darbeyi bizim çocuklar yaptı” çıkışı ise dış politikamızın kimlerin kontrolünde olduğunu gösteren dehşetli bir örnektir.
Bunun gibi 28 Şubat 1997 tarihinde yine amerikancı subaylar tarafından hükümete verilen muhtıra, demokrasi tarihimizin yüz karasıdır.
15 Temmuz 2016 tarihi ise ABD’nin bu topraklarda ki ilk yenilgisidir. Kucaklarında besledikleri din adamı görünümlü bir şarlatan marifetiyle milletimizin dini hassasiyetlerini kaşıyarak büyüttükleri bir örgüte Cumhurbaşkanını öldürtüp hükümeti düşürtmeyi denediler. Ancak bu kez hem ordu içinde hem Güvenlik kuvvetlerinde bulunan vatansever asker ve polislerimiz, hem de halkımızın müthiş şahlanışıyla akamete uğradılar.
Ancak 15 Temmuz darbe girişiminin akamete uğraması, deyim yerindeyse ABD’yi çıldırttı. Şimdiye kadar gizlice yaptıklarını artık aleni bir şekilde dile getirir oldular. PKK’ya kuruluşundan beri verdikleri desteği açıkça ve pervasızca ortaya koymaya başladılar. Son dönemde MHP ve BBP gibi ülkücü tabanın desteğini alan Recep Tayyip ERDOĞAN başkanlığında ki hükümetin dış politikada milli çıkarlarımızı ön plana alması, dostlarımızın canını çok sıkmaya başladı. Bu can sıkıntısıyla hem kendileri hem de içerideki işbirlikçileri kanalıyla yeni oyunlar oynamaya devam ediyorlar.
Devlet büyüklerimiz mutlaka bu oyunların da farkındadırlar. Lakin, ilginç olan bir ayrıntı var. Her şey bu kadar aşikar iken, halkımızın bir kısmının Amerikan Başkan adayının sözlerini, sanki Recep Tayyip Erdoğan söyletmiş gibi algılaması çok ilginçtir. CHP cenahı bu konuşmanın Recep Tayyip Erdoğan’a yarayacağını iddia edecek kadar akıl yoksunudurlar. Tayyip Erdoğan sonuç itibarıyla bu ülkenin başkanıdır. ABD başkanının ya da Başkan adayının cumhurbaşkanımızın stratejik hamlelerinden övgüyle ve biraz da tedirginlikle bahsetmesi, ben Türk’üm diyen herkesi gururlandırmalı diye düşünüyorum.
Kim ne derse desin 21. Yüz yıl Türk asrı olacak ve buna ABD de dahil hiç kimse engel olamayacak. Başkalarının koyduğu kuralları kabul ederek oyun oynayan Türkiye yok artık. Bundan sonra oyunun kurallarını biz belirleyeceğiz.
Selam ve dua ile.