Milletimizin tarih sahnesinde söz sahibi olduğu son bin yıla baktığımızda, manevi dinamiklerimizin aktif olduğu dönemlerde büyük atılımlar yaptığımızı, manadan uzaklaştıkça da, büyük çöküşler yaşadığımızı görürüz. Her toplumu ayakta tutan en büyük kuvvet sarsılmaz bir inanca sahip olmak ve inandığı gibi yaşamaktır. Bu düstur bizim milletimiz için çok daha büyük anlamlar ifade eder. Tarih boyunca başarılı her devlet adamımızın arkasında mutlaka bir manevi komutanın varlığından bahsedilir. Osman Gazi Han’a Şeyh EDEBALI, Yıldırım Bayezid Han’a Emir Sultan, Fatih Sultan Mehmed Han’a AKŞEMSEDDİN, manevi yol gösterici olmuştur.
İmparatorluk yıllarının son dönemi de dahil olmak üzere belki son üçyüz yılda bu manevi büyüklerin sistematik şekilde toplumsal hayattan uzaklaştırılması neticesinde, kimliksiz ve kişiliksiz bir cemiyet ortaya çıkmış, Türk toplumu zaman içinde köklerinden ve manevi değerlerinden koparılmaya çalışılmıştır.
Milletimizin Anadolu topraklarında ki varlığı, İslam tasavvuf büyüklerinin fetihler ve göçler yoluyla orta Asya’dan buraya gelişi ile başlar. Ahmedi YESEVİ, Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve Ahi EVRAN gibi her beldeye yerleşen sayısız Alperen sayesinde Anadolu coğrafyası Allah dostları ile tanışır. Bu aşamadan sonra ecdadımız, bilimde, mimaride, edebiyatta, sanatta ve her alanda müthiş bir ilerleme kaydeder. Hilafetin son dönemlerinde amacından sapan birkaç tarikat yüzünden, cumhuriyetin ilanıyla haksız bir şekilde topyekün kapatılan tekke ve zaviyeler, mensuplarına uygulanan baskı ve zulümler yüzünden pasif hale getirilir. Fakat bu baskı ve sindirme politikasına rağmen varlığını devam ettirmeye gayret eden, insanımıza, ehli sünnet itikadına iman etmenin usül ve adabını telkin eden az sayıda tarikat faaliyetlerine devam etmiştir.
Günümüze kadar varlığını kesintisiz devam ettiren tasavvuf okullarının en başında, kamuoyunun menzil cemaati olarak bildiği, Nakşibendi tarikatının Halid’i kolu gelmektedir. Peygamberimiz(s.a.v.) soyundan gelen, yani Seyyid olarak bildiğimiz ve bize de elini tutmak nasip olan Seyyid Muhammed Raşit hazretlerinin ahirete irtihalinden sonra postnişin olan Gavsı sani şeyh Abdulbaki hazretleri de ehli sünnet inancının yayılması, İslami ilimlerin öğretildiği medrese ve vakıfların artması konusunda büyük gayret göstermiştir.
Tarikat şeyhleri, insanları hidayete davet eden din büyükleridir. Gerek davranış biçimleri gerek yaşam şekilleri ile kendilerine tabi olan kimselere yol gösterici olurlar. Allah ve Resul’ünün emirlerini hakkıyla yaşamak suretiyle müslümanlara önderlik ederler. Helal ve haramın iç içe girdiği günümüz dünyasında, kendilerine bağlı olan kimseleri, şüpheli şeylerden uzak tutmaya gayret ederler. Menzil cemaatinin başında bulunan Gavsı Sani hazretlerinin de bu hasletler için ömrü boyunca mücadele ettiğine biz şahitlik ederiz.
Ömrünü Allah yoluna adamış olan Gavs hazretleri de her fani gibi ahiret alemine irtihal etmiştir. Bizler adına kabul edilmesi çok zor bir kayıp olsa da, kendisi için sevgiliye kavuşmak olduğunu biliyoruz. Milyonlarca insanın hidayetine vesile olan, binlerce alimin yetişmesi için medreseler kuran, kurduğu vakıflar sebebiyle kendisine tabi olanların ehli sünnet inancı üzerine itikat etmesini sağlayan bu büyük zat, dünyadaki vazifesini tamamlayıp, kainatın sahibinin huzuruna ulaşmıştır. Acımız çok büyüktür. Yerinin doldurulamayacağını bilmekse ayrı bir ızdırap sebebidir. Ancak ölümün değişmez hakikat olduğunu bildiğimizden, bize düşen teslim olmaktır. Rabbim kendisine katından en güzel rahmetiyle muamele etsin. Bizleri de ahirette şefaatine Nail eylesin. Tüm sevenlerinin başı sağolsun.
Selam ve dua ile.