ABDURRAHİM KARAKOÇ'U HATIRLAMAK
Yayınlanma :
10.06.2022 10:06
Güncelleme
: 10.06.2022 10:06
Abdurrahim KARAKOÇ(1932-2012), Bahattin KARAKOÇ(1930-2018) ve Ertuğrul KARAKOÇ(1936-……)
Kahramanmaraş’IN Elbistan ilçesi Ekinözü/Cela köyünden aynı aileden üç kardeş –Karakoç- şâir…
Bahattin Karakoç; Köy Enstitüsü sağlık bölümü mezunudur.
Abdurrahim Karakoç; Elbistan Ekinözü’nde/Cela’da Belediye Muhasebe memuru. İlk okul mezunudur.
Ertuğrul Karakoç; MEB de bürokrattır.
Sezai KARAKOÇ; Diyarbakır doğumludur. Ortaokulu Kahramanmaraş’ta devlet parasız yatılı olarak okumuştur. Kahramanmaraşlı üç şâirle sadece soy isim benzerliği vardır.
Abdurrahim KARAKOÇ’un vefatı; 7 Haziran 2012’dir.
Haziranda Ölen Şâirler başlığı altında epeyce etkinlikler yapıldı. Fakat bu etkinliklerde Abdurrahim Karakoç’a yer verilmedi. İşte be de u azımda bu eksikliği gidermek için Abdurrahim Karakoç’u konu edindim yazıma.
Bakınız Musa Eroğlu onun hakkında nasıl söz eder:
“Ben Abdurrahim Karakoç’u tanımazdım. Kendi tanıdığım şâirlerin şiirlerinden beste yapardım. Bir gün kızım Karakoç’un DOSTA DOĞRU kitabını getirip bunun içinde güzel besteler çıkacak şiirler olduğunu söyledi. İtiraz ettim. “Yeter daha okumuyorum şiir falan” dedim. Ama kzım ısrar edince o gece sabaha kadar üç kere okudum kitabı. Mecbur kaldım bestelemeye. Mihriban’la başladım. Arkası geldi. Ondan sonra da Abdurrahim Karakoç bestecisi oldum…”
“Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban!
……………….
Mihriban türküsünü daha bir anlamlı ılan türkü de yine sözleri Abdurrahim Karakoç’a ait olan Unutursun Mihribnım’dır.
“Unutmak kolay mı? ” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.
"Âşık Mahzuni Şerif'in bütün besteleri ve şiirleri 1985 yılında kitaplaştırılmıştır. Fakat Abdurrahim Karakoç’a ait 5 adet şiir de sanki Mahzuni Şerif'e aitmiş gibi kitabın içinde yer almıştır. Durumu öğrenen Avukatı olayı Abdurrahim Karakoç’a açıklayarak; 'Yaptığı ayıp sen bana vekâletini ver Mahzuni’nin canına okuyayım' der.Avukat vekâleti aldıktan sonra hem yayınevine hem de Mahzuni’ye bir noter protestosu çekerek ne cevap geleceğini beklemeye koyulur. İki hafta sonra Mahzuni’den cevap gelmiştir. Özetle şöyle demektedir.
'Kitabı hazırlayan akademisyen arkadaşın hatasıdır. Benim bu durumdan kitap yayınlandıktan sonra haberim oldu. Sen bir Ağrı Dağısın Karakoç Baba, bense yanında küçük bir tepe. O kitaptaki bütün şiirlerin okkası darası bir ‘İsyanlı Sükût’ etmez. Boşver mahkemeyi, hâkimi. Cezamı sen kes. Karakoç’un şeriatına boynum kıldan incedir'.
Ve bu satırların altında da muhteşem bir şiir:
... KARAKOÇ BABA’YA...
'Elbistan yiğidi Karakoç Baba
Kumanyalar bizde azık değil mi?
Bizim yöremizin gerçek diliyle
Haksıza gözümüz kızık değil mi?
Atına binmeyi bilmeyen tatar
Kendi hayalinde ciritler atar
Beşimiz tok, on binimiz aç yatar
Böyle bir sisteme yazık değil mi?
Sülâlem sermemiş yırtılmış sergi
Vallahi dediğim değildir yergi
Hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi
Böyle bir adalet kazık değil mi?
Az değildir Karakoç'dan aldığım
Boşa mıydı Mahzunîlik bulduğum?
Sen, ben söylemezsek kurban olduğum
Bizdeki ozanlık bozuk değil mi?'
Avukat Bey Abdurrahim Karakoç’un yanına varıp mektubu uzatarak: 'Mahzuni Şerif beni mahvetti, sıra sen de Ağabey' der. Karakoç mektubu eline alınca daha ilk satırlarında gözleri buğulanarak, mahcubiyetten elleri titreyerek okumaya başlar. Sıra şiire geldiğinde hisleri aynen satırlardaki gibidir.
Sanki bir bulut kaynadı Nurhak Dağları’ndan, oradan oraya savruldu ve gelip Karakoç’un başına çöreklendi. Sadece elleri değil konuşurken sesi de titriyordu:
'Keşke bu işe avukatı, mahkemeyi, noteri karıştırmasaydık.'
İşte, Abdurrahim Karakoç'un 'İsyanlı Sükût' şiiri:
İSYANLI SÜKÛT
Gitmişti makama arz-ı hal için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı.
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı..neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım canevime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş?'
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini..vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını."
Rahmetli Abdurrahim Karakoç ve Rahmetli Âşık Mahzunî Şerif'e saygı ve rahmetle...
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: