"HER İNSAN BİR BESTEDİR"
Yayınlanma :
28.01.2022 09:39
Güncelleme
: 28.01.2022 09:39
“DOĞANIN NEFESİ SESTİR!” sözü, arka kapakta öne çıkan başlık gibi bir hüküm cümlesi.
Kitabın arka kapağında yer alan cümleler şunlar:
“Etrafımızda her şey her an titreşiyor. Sesi duyup duymamaktan bağımsız olarak süreklilik gösteren bir SES var hayatımızda. Bu SES daimidir ve evreni de oluşturandır. Ses yapıcı da olabilir yıkıcı da…”
* Eşyaların sesi var mıdır?
* Dost eşyalar ve düşman eşyalar olabilir mi?
* Büyük kaya parçaları ses vasıtasıyla havaya kaldırılabilir mi?
* İbn-i Sina sese neden önem veriyordu?
* Kelimelerin gücü nedir?
* Suyun hafızası nasıl çalışır?
…..
Sağlıklı bir beden için sağlıklı bir ruha sahip olmak gerekir. Hayatı dinlemenin, her insanın oluşturduğu besteyi dinlemenin ve kendimizi dinlemenin zamanı geldi.”
Kitabın baskı tarihi her ne kadar Aralık 2021 yazıyorsa da kitap piyasaya çıkalı iki hafta oluyor. Ben de siparişle üç gün önce edinebildim. 2010’da İş Bankası yayınları arasında çıkan “İÇİMDEKİ TÜRKİYEM” kitabını okuduğum o tarihten itibaren acaba Anjelika Akbar, yeni bir kitapta neler yazacak diye bekleme merakımız “Her İnsan Bir Bestedir”in ön kapağındaki şu cümlelerle gidermiş oldu:
“Duyulamayanı duymak ve etrafımızda var olan müziklerin/seslerin içindeki yapıcı ve yıkıcı etkilerin farkına varıp müzikte iyileştirici seçimler yapabilmek üzere kaleme alınmış ilham dolu bir baş ucu rehberi…”
Kitabın yayınıyla ilgili bilgilerin yer aldığı sayfada “Her hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü,telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz” ifadeleri yar aldığı için ben kitabın dış apağından aldığım bilgileri aktarmayla yetinirken yazarın ortaya koyduğu tezlerin endi hayatımda nasıl karşılık bulduğunu anlatarak kitabın içeriğinin algılanması ve anlaşılmasına gayret edeceğim:
Evet “Her İnsan Bir Bestedir” hükmüne aynen katılıyorum; her insanın bir roman olduğu tanımına katıldığım gibi “ve hayat sesten ibarettir” hükmüne de, bir başka misalle, hayatın ısıdan ve ışıktan ibaret olduğu tezleriyle de destekliyorum. Çünkü; kışın oluşumu nasıl ısı ve ışık azalmasından ileri geliyorsa baharın güzelliğiyle yaz bereketini ortaya koyan ana değerin de güneşin ısıdaki ve ışığındaki cömertliği olduğunu biliyorum.
İnsanın ses ile olan ilişkisinin anne karnındaki cenin halinde başladığı yaygın bir bilgi ve kanaat iken özellikle batı kültürünün etkisi altındaki kimselerin dünyaya gelen yavrularına klasik batı müziği dinletmeleriyle ilgili görüşler için kitabı okumalarını öneriyorum.
Ninninin ses özelliğinin çocuğun ruhsal doyumu üzerindeki etkisinin ne olduğunu anlamak isteyenlerin annesiz büyüyen çocukların ömürleri boyunca içlerinde hep taşıdıkları izah edilemeyen boşluğun sebebinin ne olduğunu kitapta bulacaklardır merak edenler. 1954’te dünyaya geldiğim ve 1970’e kadar her anının yaşadığım Denizli’nin Güney ilçesine bizim hemşerilerimiz hep köyümüz derlerdi. Herhalde bu tercihte köy seslendirmesinin ruha hitap eden bir etkisi olmalıdır diye düşünüyorum şimdi. Sekiz bin civarındaki nüfusuyla bir ilçe olmasına rağmen; yaşadığım dönemde üç beş tanecik motorlu araç vardı ilçemde. Dolayısıyla mekanik bir ses ve gürültü yoktu. Hemen her evde en az iki hayvan; eşek, at, koyun, katır bazılarında çift öküzleri ve çokça oyun sürüleri olduğu için farklı canlıların doğal sesleriyle büyümüştük biz. Ezanları o dönemde henüz müezzinler minareden ve mikrofonsuz okudukları için yine doğal sesle doyardı ruhumuz.
Bahar ve yaz döneminde yedi-sekiz ay tarlada bağda arpa, buğday yolunur, harman sürülür; bağlarda üzüm kesilir, serilir, pekmez yapılır, tütün işlenirdi. İşte o dönemde bizler motor sesinden uzak yaşantımızla farkında olmadan sessizliğin sesi ile doldurmuşuz ruhlarımızı. Hele ki geceleri ağustos böceklerinin bitmek bilmeyen senfonisine alışırken kulaklarımız âdetâ yıldızların birbiriyle olan sohbetlerini; doğanın nefesi olan sesini dinlerdik.
Şimdi dünyanın her yerinde tarımla meşgul olan doğal hayatı yaşayan insanların sabırlı oluşlarının, cömert oluşlarının gerisindeki ruh doygunluklarında sesin etkisinin ne olduğunu daha iyi anlayabiliyorum.
Çocukluğumuza dâir hayatı dolduran bir başka ses güzelliğinin de günlük hayatta kullanılan hitaplarda/seslenmelerde kullanılan seslerin kalbe dokunan ruhta yer bulan sıcaklığı olduğunu anlıyorum şimdi:
Ör: Selam aleyküm, merhaba, hayırlı sabahlar, hayırlı işler, kolay gelsin, hoş geldiniz, hoş bulduk, uğurlar ola, hayırlı akşamlar, hayırlı geceler, hayırlı olsun, güle güle kullanın, gözünüz aydın, ay aydın, ay aydınlık içinde kalın, muştuluk/müjde, Allah mübarek etsin, hayırlı ömürlü olsun, ayağı pınar baş göl olsun, ocağı tütsün, ağa, abıla, amca, dayı teyze, gocaana, gocababa, dede, nene, ebe Hatcanateyze, Fatmanateyze, Ayşanateyze vb…
Çocukluktan itibaren türkü, şarkı söylemeye olan bir merakım vardı. Fakat bunun nasıl olacağını bile bilmeden büyüdüm. Evimizde ya da yakın komşularımızda radyo yoktu; olmadı… Bir tek ilçe sinemasının her akşam tekrar tekrar ilçeye yayın yapan hopörlerinden yayılan on sabit plağının sesi vardı. Orta okulda müzik dersimize ilk okuldan gelen öğretmenimiz sayesinde mandolin çalmayı öğrendim.
Lise öylesine geldi geçti hayat mücadelesi içerisinde.
Ankara Üniversitesi DTCF öğrencisi olunca hayatın bahşettiği güzelliklerden birisi olarak bu sefer bağlama çalan arkadaşlarla kesişti yolumuz. Onlara özenerek sazı sırdaş edindim kendime… Sonrasında o yıllardan bu yıllara kendi kendimize çalar söyleriz sazımızla… Baş başa çalıp söylediğimizde değmeyin keyfimize. Haydi sahneye çık dediklerinde orada biz yokuz işte…
Mustafa Necati Sepetçioğlu merhumun “Türk İslam Efsaneleri” kitabında yer alan bir efsane şöyle der:
Köyün birisinde bir aşık vardır. Ömrü hep sazını çalıp söylemekle geçer. Yaş kemale erip el bükülünce dolunaylı bir gecede sazını alır köyünün yanındaki tepeye çıkar. “Allah’ım!” der. “Bugüne kadar hep halk için, hayat için çaldım söyledim. Şimdi sensin için çalıp söyleyeceğim!” der. Ve başlar çalıp söylemeye… O çalıp söyledikçe öylesine uhrevi bir ses yayılır ki köye doğru. Uykuda olan köylüler uyanırlar. Seslerin cazibesi onları evlerinden dışarıya çıkarır. Âşığın çalıp söylediği tepeye doğru yönelirler. Yaklaştıklarında ise âşığın çalıp söylediği tepeden göklere doğru bir nur yükseldiğini görürler…
Âşık sır olmuş Hak’ka yükselmiştir…
Teşekkürler Anjelika AKBAR Hanımefendi… Sayenizde biz de bir beste olduğumuzu fark ettik…
Evet: “HER İNSAN BİR BESTEDİR ve Hayat Sesten İbarettir”
Sevgilerimle…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: