Bugün 13 Eylül 2024 Cuma değerli okurlarım. Yani, hafta sonu…
Hafta başında 9 Eylül 2024 Pazartesi. İzmir’imizin Yunanlıların şahsında emperyal devletlerin üç yıl süren işgalinden kurtuluşunun 102. Yılıydı…
Günün ve 102. Yılın anısına bizler de İzmirli şâirler olarak Şiir Kalbimizde Grubu Bşk. Metin SOYDEVELİ, Sanat Değirmeni Grubu Bşk. Aygün EROĞLU, Karşıyaka Sevgi Şairleri: Kurucu ve Onursal Bşk. Özen Gülay ATACAN, TCDD Emekliler Derneği Bşk: Kaya AYKAN ile Ege Bölgesi Âşık Veysel Der Bşk. Adalet ÖZKAN’ın ortak kararlarıyla Karşıyaka’da, İZBAN yanı DDY Emekliler Derneği Lokalinde bir araya geldik...
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşımızı söyleyerek başta Mustafa Kemal ATATÜRK ile bütün zamanların şehit ve gazilerine de saygılarımızı ve dualarımızı sunduk...
Sabah aldığımız 4 askerimizin araçlarının kaymasından dolayı şehadet haberiyle minik Narin'in de cesedinin 19 gün sonra bulunduğu haberlerinden dolayı Emekli İzmir Radyosu TRT Koro Şefi ve THM sanatçısı Nuri ESNTÜRK şefliğinde çalışmalarını yapan Ege Bölgesi AŞIK VEYSEL DERNEĞİ Başkanı Adalet ÖZKAN ve koro elemanlarıyla planladığımız programın THM saz ve ses ile ilgili kısmını ileri bir tarihte sahneleme konusunda anlaşarak programı “9 Eylül şehit ve gazilerimizle kahramanlarımızı anma programı” şeklinde icra ettik…
Arkadaşların oluruyla bir yandan günün moderatörlüğü ve sunum görevini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da günün anlam ve önemine dair, bilgileri anlattık…
Şiirleri ve anılarıyla 9 Eylül 1922’nin 102. Yıl dönümünü, şehidiyle gazisiyle İstiklâl Harbi kahramanlarımızı andık...
Hayati DOĞAN, Aygün EROĞLU, Metin SOYDEVELİ, Nimet SOYDEVELİ, Kadir KARPUZ, Fahrettin KOYUNCU, Mualla YILMAZ, Gülseren MUNGAN, Ömer ERHALİM, Gülperi DEMİR, Fatma NİŞANCI, Ülkü kaynak KAHRAMAN, Suna YILMAZ, Sevilay ERKEN, Gülizar ATAN, Zerrin KESKİN, Şerif KUTLUDAĞ, Sevil KAYA, ve Nuri ESENTÜRK’ün anıları, seslendirdikleri şiirler ve tarihi anekdotlarla etkinliğimizi yerine getirdik…
Bu program icra ederken, Gülizar Atan’ın atalarının Girit’ten, Fahrettin Koyuncu’nun atalarının Arnavutluk’tan, Suna Yılmaz’ın da Bulgaristan’dan geldikleri bilgisiyle bir anda İzmir’e gelenlere çevrildi dikkâtimiz!..
“Kimler mi gelmişti İzmir’e?” sorusuna, belki de en kısa ve en kapsamlı cevap “Kimler gelmemiş ki İzmir’e!..” şeklinde gelip geçti…
Antik dönemin ünlü şairi Homeros'un İzmirli olduğu bilgisini bir yana koyarak İzmir için söylenen sembolik sözlere bir bakalım derim:
Tarihçi Heredot ''Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimlerinde kurdular.'' Der.
Aristo öğrencisi Büyük İskender'e ''Görmezsen eksik kalırsın'.' demiştir.
Victor Hugo ''Boynunda kolyesiyle bir prensestir İzmir.'' diye bahsetmiştir.
Hakikaten baktığımızda MÖ 3000 yıllarına uzanan İzmir kent tarihinde önce İyonyalıları, Büyük İskenderi, Romalıları görürüz. Sonrasında Haçlılar, Cenevizliler, Emeviler ve Selçuklular kenti ele geçirmek için savaşırlar…
Sonra 1081’de Çaka Bey çıkar gelir İzmir’e… Arada Rodos Şövalyeleri ele geçirir İzmir’i… 1310’da Aydınoğlu Umur Bey ele geçirir kenti. Kent tekrar Rodos Şövalyelerinin eline geçerse de Timur 1403’te İzmir’i onların elinden geri alır. 1422’de 2. Murad İzmir’i yeniden ve kesin olarak Osmanlı Devletinin bir kenti olur.
Bu arada İzmir, yüz yıllar boyunca Fransız, İngiliz, Hollandalı ve İtalyan tüccarların hem gözdesi hem de yerleştikleri bir kent olur…
Bu noktadan baktığımızda Konak, Pasaport, Alsancak denizcilerin, uluslararası ticaret yapan tüccarların, Levanten grupların yaşama alanı olur.
İşte buraya kadar anlatmaya çalıştığım İzmir’in sosyal dokusunda deniz ticareti ile bu ticareti yönetenlerin mutlak rolü vardır. Bir anlamda İzmir Batılı denizcilerin ve Levantenlerin kenti konumundadır.
Balkan bozgunlarıyla birlikte Tuna boylarına uzanan topraklarda yurdunu kaybeden Evlâd-ı Fâtihân dediğimiz Türk milletinin evlatlarıyla Osmanlı tebasındaki vatandaşlar Üsküp’ten, Selanik’ten, Belgrat’tan bütünüyle Balkan yarımadasından; Ege Denizindeki adalardan; Giritten, Rodos’tan, Midilli’den, Sakız’dan vb İzmir’e sığınırlar…
Bu gelişler canını; çoluk çocuğunu kurtarmak ve korumak içindir…
29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyetinin ilanının ardından bu sefer de İzmir’in bir liman ve ticaret şehri olmasından dolayı; takibeden yıllarda da çevresinde sanayi tesislerinin çoğalmasına bağlı olarak Ülkemizin her bir köşesinden özellikle de Erzurum, Mardin, Diyarbakır vb pek çok ilden işe bağlı bir iç göç yaşanmıştır izmir’de…
Bu konumundan dolayı ben de İzmir’i tanımlarken: “ANAÇ ŞEHİR=İZMİR” demek geldi içimden ve öyle de dedim…
Neden mi “anaç şehir” dedim? Anlatayım:
Anaç tavuğa Gurk Tavuk da denir. Civcivlerini gezdirirken yağmur, fırtına, ya da bir başka tehlike hissettiği anda Gurk Tavuk/Anaç Tavuk bir yandan gairp gerip sesleriyle yavru civcivleri uyarırken ve kanatlarının altına alır… Bir yandan da kabarttığı tüyleriyle tehlikeye de meydan okur bir anlamda.
İşte tıpkı anaç tavuklar misalidir İzmir’in tarihsel süreç içindeki konumu da… İlk kurulduğu günden bugüne ona koşup gelen hemen her bir toplumu, yerli yabancı, dinli dinsiz demeden, uzaktan yakından geldin demeden hep bağrına basmış bir şehrimizdir.
Şu anda da hem arkaik olarak Levantenlerden kalanlar, hem Osmanlı Devleti dağıldığında yerini yurdunu kaybedenler hem de ekmek için Anadolu’nun dört bir köşesinden koşup gelenleri hep bir anaç şehir olarak bağrına basmıştır İzmir…
Bu duygularla Gazi Mustafa Kemal’in komutasında ve öncülüğünde üç yıllık esaretten kurtulduğu 9 Eylül 1922’nin 102. Yılını yaşayan İzmir’imiz için Türkiye Cumhuriyetimizin yüz akı bir şehri olarak sonsuza kadar yaşamasını diliyoruz…
Selâm olsun ANAÇ ŞEHİR İZMİR’E…
KARŞI/YAKA’DAN… SEVGİLERİMLE…
Yorumlar
Kalan Karakter: