Her insan bir şiirdir bu dünyada!..
O insan şiirini şehirler yazar ilmik ilmik.
Şehir dediysem, siz bakmayın benim şehir deyişime; sözün gelişi.
Kimisi için mezrada üç beş ev, kimine göre kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarında bir köy, kimine göre bir kasaba, kimine göre tarihin çeşitli maceralarını yaşamış, görmüş geçirmiş kadim bir şehir, kimine göre de bir metropol; bir dünya şehridir yaşadığı yer.
Benim şiirimi yazan ilk şehrim Denizli’nin Güney ilçesiydi…1954’ten1969’a ömrümün ilk on beş yılını yazan ilçem… Taştan topraktan evleri, suların kovalarla evlere taşındığı mahalle çeşmeleriyle; bizim oralarin tabiriyle, köyümüz…
Bizler, analar ve babaların tamamına yakınının okur yazar olmadığı kuşakların çocuklarıydık. Bu analar babalar nesli, gözesindeki sular misali arı duru sevgilerle ruhumuzu, taşın toprağın arasından alın teriyle elde ettikleri üç beş kuruş helal rızıkla da bedenimizi beslediler. Konu komşu kim varsa teyzeler anamız, amcalar da babamızdı sanki… Öylesine katıksız ve karşılıksız sevgilerle büyüttüler bizi… Böylece ilkin benim şiirimi Güney yazdı,
Hayatımın ilk şehri Aydın oldu. İlk kez bir şehre gelişim, ilk olarak otelde kalışım, loantada ilk yemek yiyişim Aydın’da olsu… Vakıf Talebe Yurdunu kazandığım için Aydın Lisesine gelmiştim okumak için. 1970’te Yeni Kıroba gazetesinde, Edebiyat öğretmenim Habip Cantez’in himmetiyle ilk şiirimin yayınlanışı bir şiir madalyası olarak yer aldı özgeçmişimde.
Devamında Aydın’ın Nazilli ilçesi devraldı şiirimi yazma görevini. Orta okuldayken gelin olarak emanet ettiğimiz ablacığımla Nazilli’de yeniden abla kardeş güzelliği buluşmasını yaşadık. Derken Nazilli’de aile bütünlüğü; anam babamla el emeği, göz nuru, alın teri çalışmalar. Aydın ve Nazilli!.. Lise çağlarımı yazdı…
Ankara Ankara!.. Güzel Ankara!.. 1973-1977 arasında dört yıl örs ile çekicin arasında dövüle dövüle çelik yapılan demirlere misal; ya anarşik ortama katlanıp pişe pişe ilim tahsil edecek ya da tası tarağı toplayıp gerisin geri ana baba ocağına dönecektik. Biz gemileri yakanlar grubunda yer aldık. Ankara’nın Yüksek Öğretmen Okuluyla Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi bizim çiğ yanımızı bırakmazken hayat da öylesine pişirdi dört yıl süresince…
Ankara!.. Yalnız Türkiye’mizin özeti olarak kalmadı bizleri aynı zamanda Afrika ve Asya’yla Balkanlardan gelen dünyanın gençleriyle de buluşturdu. Dört yıl boyunca Ankara bizim hücrelerimizi yazdı… Hayallerimizi yazdı… Umutlarımızı yazdı… Gençliğimizin sosyal tarihini yazdı…
3 Mart 1978’de öğretmenliğimin ilk şehrinin Uşak, eski adıyla Uşşâk > Âşıklar şehri oluşu tesadüf müydü? Değildi elbette… Yaz ortasında buz gibi bir pınar başında soluklanmak şeklinde geldi geçti, ağzımda bıraktığı buruk tadıyla âşıklar şehrinden ışk derleyişimiz… Uşşâk ruhuma aşkı yazdı…
3 Ağustos 1978 ömrüme eklenen, o gündür bugündür hâlâ öğrencisi olduğum evlilik okulum. Kasım 1978’den itibaren şiir öğretmenimin şehri Denizli’m… Kırk yıl beni yazdı. İlk on altı yılında Denizli Lisesi, Denizli Eğitim Yüksek Okulu, Denizli Anadolu Lisesi, Denizli Mühendislik Fakültesi, Denizli İl Millî Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürlüğü… İkinci yirmi üç yıllık dönemde de Pamukkale Üniversitesi… Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü… 2017 Haziranında noktalanan öğretmen görünümündeki öğrenciliğim… Yazılmadık ne bir mısram kaldı ne de söylenmedik türküm kaldı…
Kırk yılım, üç evladımı yazdı önce; Yasin, Yavuz ve Yunus’umla özgeçmişimi yazdı. Anamı babamı, kayınpederimi, kayınvalidemi önce bu dünyaya sonra sonsuzluğa yazdı… Sanki gidenlerin yerine verilmiş gibi evimize gelen iki gelin kızım: Adilem ve Pınar’ımı yazdı…
Kırk yıllık bir rüyadan uyanınca gözlerimin önünden gelip geçen; kimi gülümseyen, kimi el öpen, kimisi şiir yazan binlerce öğrencimi yazdı…
Ve Eylül 2018’den itibaren de şiirimin eleştirisini yapan İzmir’im/Karşıyaka’m: O kadar çok şiir ustası, o kadar şiir ölçer, o kadar çok şiir meydanı ve o kadar çok şiir soluyan, şiir okuyan, şiirle yaşayan şiirleşmiş insanlar şehri…
İzmir’im Kemalpaşa Ören’de yüz yıl önce üzüm işlemeye geldiklerinde annemin babasını yani dedemin vücudunu toprağına emanet alarak bizimle gönül bağı kuran şehrim… Sonra mıknatısın demir tozlarını çekmesi misalii; dayımı, teyzemi, çocuklarını birer birer Güney’den çekip alan şehrim; İzmir’im…
1973’te Üniversite sınavına girmek için geldiğimde bana deniziyle gülümseyen şehrim… 2018’de aradan geçen elli yılın sonunda bizi de bağrına basan İzmir’im…
Ve şimdi ikiyıl içerisinde bize iki torun armağan ederek: Adilem’den Mehmet Arhan; Pınar’ım’dan Elif torunumla şiirimizin bercestesini yazan şehrim; güzel İzmir’im.
İyi ki bizi çağırmışsın, iyi ki buralara gelmişiz, iyi ki şiir eleğine girmekten korkmamışım… İyi ki şiirde İzmir ustamı bulmuşum…
Hepinizi de çok seviyorum şiirimi yazan şehirlerim…
Güney’im… Aydın’ım, Nazilli’m, Ankara’m, Uşak’ım, Denizli’im…
Ve dağlarında çiçekler açan şehrim; güzel İZMİR’İM…
İyi ki geldiniz ve hoşgeldiniz hocam. Sizi tanımkla bahtiyar, akadaşlığınızla kıvançlıyız. Bu şehirde daha yazılacak çok şiirler var.
Bir şairi/yazarı nasıl tanıyacağınızı biliyor musunuz? Ne okuduğuna bakın, ne seyrettiğine bakın… Duvarlarına ne astığına, raflarına ne koyduğuna, nasıl konuştuğuna, nasıl dinlediğine bakın… Kiminle zaman geçirdiğine bakın, vaktini neye harcadığına ve arkadaşlarına bakın… Yapmanız gereken tek şey bakmaktır. Bunlar size onun ruhunun nerede olduğunu gösterir… Şairin şiiri, onun kişiliğidir, bütün hayatıdır. Şiirlerin, yazarların hikâyesi olur mu? Olur… Şairin, yazarın öyküsü koca bir devrim, mürekkebi yaşadığı acının, sevinçlerin, mutlulukların tek tanığı, tanımak isterseniz onu yürek sesinden tanıyın, bir şiire can vermesinden ya da yazdıklarından, okuduklarından… Gözlerinden yansıyan acıyı, sevinci, mutluluğu göremediyseniz kaleminden damlayanı fark edin… Zor şartların adamıdır hele şairler; sorunsuz ve gelgitsiz bir yaşamdan şair çıkacağını sanmam. Yaşamla çok barışık insanların işi değildir şiir. Dünya nimetlerinin çok ortasında gezen insanın işi de değil. Şair bu yeryüzünden havalanıp şiir yazar ve işini bitirince inip kuytu köşesine çekilir. Şairler arılara benzer. Arılar bilgi birikimleri, yetenekleri ile yaşamın en güzel özlerini, güzelliklerini arar bulurlar ve onlarla beslenirler. Beslenme bilinçli ve özenli olunca, üstelik buna emek de katılınca ortaya bal denilen muhteşem bir ürün çıkar. Arının yaptığı tam bir sanat eseridir. Şair de arı gibi yaşamdan beslenir; şairin kaleminden çıkan şiir arının bal yapması gibi değerli bir üründür. Şairler öncelikle yaşadığı hayatı bakarak değil de görerek irdelerler. Sebep sonuç ilişkisini çözümledikleri her konuyu bilerek kaleme alırlar. Şair yolda yürürken ağaçların güzelliğine, doğanın verimli renklerine, bir ırmağın akışındaki ahenk ve manaya, bir denizin köpüren dalgalarının ruhundaki çağrışımlarına bakar. Sevgiyi, acıyı ve hüznü yüreğinde daha duyarlı hisseder. İşte tüm bu anlattıklarım sizin ruhunuzda var olanlar. Bir yerden bir yere giderken elinizde ki fotoğraf makinasının her deklanşörüne basışınızda bir hikâye çıkıyor. O resimlerin altına yazdığınız küçük küçük notların içinde koca kaça hikâyeler var. Ve işte “ŞİİRİMİ YAZAN ŞEHİRLERİM” derken sizi kare kare izledim.. İnsan şiirini şehirler yazar ilmik ilmik dediğinizde ise ilmik ilmik sizi daha bir derin tanıdım ilmiklerin içinden geçerken. İyi ki varsınız iyi ki sizi tanımışım ki hala tanımaya çalışıyorum diyorum çünkü o kadar edebi bir derinliğiniz var ki git git bitmiyor ve bitmeyecekte. Diyorsunuz ya; iyi ki buralara gelmişiz, iyi ki şiir eleğine girmekten korkmamışım diye. Evet iyi ki gelmişsiniz, iyi ki aramızdasınız, iyi ki varsınız. Bizde sizi çok seviyoruz değerli kardeşim/hocam gönlü güzel insan Serif kutludağ. Kaleminiz ilelebet baki kalsın bizlere gök kubbeden hep hoş sedalar getirsin…