“15-22 Nisan 2021 Dünya Turizm Haftası” yazılıyor dünya etkinlikler takviminde.
Fakat hayatın takvimi, kendi gerçeğinde sürdürüyor akışını.
Hayatın normal akışı içerisinde insanların duygularına hitap ederek, verilecek heyecanlarla gezmeye yönlendirmek, ya da gezmeye gelenleri ağırlamak amaçlı düzenlenirdi bu yıla gelinceye kadar Turizm Haftası etkinlikleri.
Bu yıl hayat akışı içerisinde pandemi buna müsaade etmiyor gördüğümüz gibi.
Rusya, ülkemize yapılması planlanan uçuşları durdurduğunu açıklayıverdi birkaç gün önce: Her ne kadar Rusya’da Türkiye’ye yönelik seferleri organize eden tur şirketleri karara yönelik memnuniyetsizliklerini dile getirseler de!.. Ülkemizde özellikle Antalya bölgesinde Rus turistleri bekleyen ve bütün yatırımlarını ona göre yapan turizmciler de hayal kırıklığı yaşasalar da…
Daha Avrupa’nın diğer ülkelerinin bu konuda nasıl karar alacakları belli olmamışken derin bir kaygıyı yaşıyor bu yıl turizm sektörünün her bir alanında çalışanlar, hizmet üretenler vb.
Turizm son yıllarda, ulusal ve uluslararası boyutta kazandığı hareketlenmeyle, iş dünyasını yönlendiren önemli bir sektör haline gelirken aynı zamanda da hem ülkelerin döviz rezervleri için hem de sosyal ve kültürel etkileşimler için dünyanın olmazsa olmaz değerlerinden birisi konumuna gelmiştir.
Bu yapı içerisindeki ana unsur olan turist diye sıfatlandırdığımız gezginci insan ise, yaşadığı alanla yetinmeyen, yaşadığı alanın dışında farklı yeme içme, seyahat, dinlenme, eğlenme, merakını giderme, kültür edinme, spor yapma, dini ihtiyaçlarını tatmin etme vb gerekçelerle dünyayı gezme isteği içerisinde olan insandır.
Sözün burasında ben siz değerli okurlarımla Evliya Çelebi’yi konuşmak isterim.
Hemen söyleyeyim ki tarihin tanıklık ettiği en önemli gezginlerden birisi olmasının yanında, gezdiği gördüğü yerleri yazıya geçirerek insanlığa on ciltlik bir “Seyahatnâme” adı altında yazılı bir eser armağan edebilen dünyanın tanık olduğu yegane gezgindir Evliyâ Çelebi ( 25 Mart 1611-1685)
Düşünebilir miyiz ki, 17. Yüz yılda, Mısırdan Tuna boylarına kadar bütün Osmanlı Ülkesini at sırtında dolaşan bir insandır Evliya Çelebi.
Ne güzel, biz ona turist demeyiz güzel Türkçemizin güzelliğiyle “Gezgin!” deriz.
Osmanlı’nın çok özel eğitim kurumlarından olan Enderun’da okumuş olan Evliya Çelebi, dil bilgisi, gramer, şiir, musıki; okul dışında da, Arapça, güzel yazı, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri almış, Kur’an’ı ezberleyerek Hâfız olmuştur. Bulunduğu her ortamda zekası ve güzel konuşmasıyla muhatap olduğu herkesi etkilemiştir.
Öncelikle Evliya Çelebi’nin saraylı bir aileye mensup olduğunu söylemeliyiz:
Evliya Çelebi'nin dedesi Kara Ahmet Bey'in dedesi olan Yavuz Özbek (Er), Fatih Sultan Mehmed'in akıncılarındandır. Babası Derviş Mehmed Zıllî, I. Süleyman'dan I. Ahmed’e kadarki padişahların kuyumcubaşılığında bulunmuş pek çok sefere katılmıştır.
Annesinin kardeşi Melek Ahmed Paşa'nın annesi olduğu için Evliya Çelebi Melek Ahmed Paşa ile Defterdarzâde Mehmed Paşa, Köse Ali Paşa, Köprülü Mehmed Paşa, Kırım Hanı vb devletlilerle beraber yabancı ülkeleri gezip görmüştür.
Vezirlerle seyahatleri sırasında onların imam ve müezzinliklerinde ve iç ağalıklarında bulunarak pek çok defa haber götürme göreviyle İstanbul'a ve başka şehirlere gidip gelmiş ve Osmanlı ülkesini baştan sona gezebilme imkânı bulabilmiştir.
Evliya Çelebi geziye çıkış macerası şöyle anlatılır:
Muharrem ayının Aşure Gecesi (19 Ağustos 1630) Rüyasında İstanbul'da Yemiş İskelesi civarında Ahi Çelebi Camii'ndedir. Orada muazzam bir cemaat vardır. Aralarında Peygamberimiz Hz. Muhammed'i görür. Dört halifesi ve diğer ashabı da hep oradadır. Peygamberimizin yanına gidip ondan şefaat dilemek arzusundadır. "Şefaat ya Resulullah" diyeceğine, "Seyahat ya Resulullah" der. Peygamber efendimiz de onun bu dileğine dua eder. Böylece, 70 yaşına kadar sürecek ve çeşitli tehlike, sıkıntı ve hadiseler geçirmesine rağmen vazgeçmeyeceği seyahati başlamış olur.
42 yıl boyunca yaptığı gezileriyle ilgili izlenimlerini, hoş sohbet ve mizahi kimliğiyle herkesin anlayabileceği bir dille yazıya geçirmiştir. Halk etimolojisi dediğimiz halk anlatımlarını aynen vermiştir. Bu yönüyle Seyahatnamesi Sadece Türk Kültür Tarihi ve Gezi Edebiyatı açısından son derece değerli bilgilerle doludur.
İşte 10 ciltlik seyahatnâmenin her bir cildine verdiği isimler de şöyledir:
1630 - İstanbul ve çevresi
1640 - Anadolu, Kafkaslar, Girit ve Azerbaycan
1640 - Suriye, Filistin, Ermenistan ve Rumeli
1655 - Doğu Anadolu Bölgesi, Irak ve İran
1663/1664 - Macaristan'da askeri seferler
1667-1670 - Yunanistan ve ikinci kez Kırım ve ikinci kez Rumeli
Özel olarak İzmir’den söz edecek olursak Taner Uyanıker’in İlk Ses Gazetesinde yer alan 04.04.2017 haberine göre; Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İzmir Şubesi Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Metin Ekici’yle gerçekleşen, ”Kent ve Seyyah: Evliya Çelebi’nin Gözüyle İzmir ve Çevresi” konulu söyleşide bir projenin ürünü olan aynı isimli üç ciltlik eser konuşulur.
Evliya Çelebi’nin İzmir’e gelişinden İzmir’den ayrılışına kadarki geçirdiği yaklaşık iki yıllık süreci anlatan Prof. Ekici, Evliya’nın gezdiği her yer hakkında yörenin ileri gelenlerinden bilgi aldığını ve seyahatnameyi belli bir sistematikle yazdığını belirtir. Yaklaşık 400 yıl önceki İzmir’in tarihi, kültürel ve coğrafi özellikleri katılımcıları heyecanlandırır.
Bu yıl turizm Haftasında öyle gözüküyor ki iç dünyamıza yolculuk yapacağız. Kendi içimizde gezeceğiz. Keşke her birimiz de bu gezintiler sırasında kalemi elimize alıp ya da bilgisayarın başına oturup şöyle bir ömür yolculuğu yapsak da zaman eleğinin üstünde kalanları yazıya geçirebilsek…
Sevgiyle efendim… Sevgiyle…