12 Mart 1921’den… / 12 Mart 2021’e… 100 yıllık yolculuğun bugünkü durağındayız. Ve bu yolculuk Türk Milletiyle birlikte bir ırmak akışı şeklinde, hiç durmadan; yüz yıl, yüz yıl akıp gidecektir sonsuz çağlara doğru…
Her canlının devamlılığının müjdecisi olarak dünyaya gelen her canın doğumuyla etrafa yaydığı sevince misaldir 100 yıl önce bugün; İstiklâl Marşımızın da TBMM’de kabulüyle Türk Milleti’ne yaşattığı kurtuluş müjdesinin sevinci…
Öyle bir kutlu doğumdur ki İstiklâl Marşı’mızın doğuşu; merhum millî şâirimiz Mehmet Âkif’in ruhuna gaiblerden fısıldanan İlâhî bir sırrın adetâ şiirin imkânlarıyla Türk Milletine haykırılışı vardır aşağıda verdiğim 10. kıtanın mısralarında…
…………
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl…”
İstiklâl Harbi sürecinde, yediden yetmişe Türk Milletinin kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla verilen Millî Mücadelenin zaferle sonuçlanacağına olan inancının kaynağını daha 5. Dörtlükte verdiği mısralarda dile getirir merhum Âkif:
………….
“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın…”
Oysa 100 yıl önce, İstiklâl Marşı’mızın yazıldığı günlerin şartlarına baktığımızda bırakınız Mehmet Âkif’in bu duyguları hissetmesi ve bir zafer müjdesi söyler gibi haykırmasını sağlayacak bir ortamın olmasını; tam tersine yurdumuzun üstünde kara bulutların dolaştığı günler yaşanmaktadır.
1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması ile yaşanan duraklamanın ardından, yüzyıllardır vatan olarak yaşadığı topraklardan savaş savaş, geriye doğru çekilen ve her çekilişte geride yıkımlar ve göz yaşları bırakan Osmanlı Devletinin özellikle 93 Harbi diye de meşhur olan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbiyle başlayan 9 Eylül 1922’de noktalanan 40 yıl –neredeyse yarım asır- boyunca bitmek bilmeyen savaşlar dönemini bilmeden İstiklâl Marşı’mızın ihtivâ ettiği derin mânâyı ve değeri anlamamız mümkün değildir. Bu kırk yıllık sürede yaşananları hatırlarsak:
Trabkusgarp-Liba, Galiçya, MısırKanal-Süveyş, Doğu Cephesi; Kars, Ardahan-Azerbaycan-Bakü, Hicaz Mekke-Medine, Yemen, Sarıkamış, Kut’ül-Amera, Çanakkale savaşları… Sevr Antlaşması,Mondros Mütarekesi… Sevr’le birlikte Anadolu’nun değişik bölgelerinde yaşanan işgal hareketleri; Rus, İngiliz, Fransız, Yunan vb…
Vatanın her köşesinde yaşanan yangınlar içerisinde canhıraş bir şekilde son vatan parçasını elde tutmaya çalışan Millî Mücadele Kahramanları… Mustafa Kemaller: Fevzi Çakmaklar, İsmet İnönüler, Kâzım Karabekirler, Ali Çetinkayalar, Rauf Orbaylar… Mehmet Âkifler, Nene Hatunlar, Şerife Bacılar, Sütçü İmamlar, Şahin Beyler, Kara Yılanlar, Müftü Ahmet Hulusiler, Hasan Tahsinler, Yörük Aliler, Çete Ayşeler ve daha niceler…
15 Mayıs 1919’da emperyalist devletlerin desteğiyle İzmir’i yakarak yıkarak Batı Anadolu’nun işgalini başlatan Yunan ordularının bu çılgın hareketlerinin yanında, aynı günlerde İstanbul’dan ayrılarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşanın bu hareketiyle başladığı kabul edilen İstiklâl Harbimiz Türk Milletinin istiklâlini elde edebilmek için son bir gayretle ayağa kalkışıdır.
İSTİKLÂL MARŞI Adı üstünde bir marştır:
Marş, ordulara yürüyüş anında heyecan vermesi istenen müzikal ürünlerdir. Onun içindir, Garp Cephesi komutanı İsmet Paşa’nın,cephede askerin moralini yükseltmesi amacıyla dönemin Millî Eğitim Bakanlığına gelerek İstiklâl Marşı Yarışması açılması talebi. Onun içindir, Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşımızı “Kahraman Ordumuza” ithaf edişi.
İstiklâl Marşı, bir şiirdir: Fakat edebî bir maharet göstermek için yazılmış bir şiir de değildir: Özü itibariyle yazıldığı dönemde Osmanlı idaresinde yer alan bütün unsurlara hitap eden, onları İslâm’ın evrensel değerlerini hatırlatan bir buluşma noktasıdır; bir millî mutabakat metnidir.
İstiklâl Marşı:
Bütünüyle Türk milletinin millî karakterinin haykırıldığı bir metindir.
İstiklâl Marşı yazıldığı 12 Mart 1921 yılında henüz İstiklâl Harbi devam etmektedir. Savaşın seyrinin alacağı şekille ilgili hiçbir güvence yoktur.
TBMM de aslında 23 Nisan 1920’de daha bir yıl önce toplanmıştır.
İstiklâl Marşı kabul edildiğinde, henüz 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ile 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesine ve Zaferine daha bir buçuk yıl vardır. İstiklâl Marşı’nı yazan şâir Mehmet Âkif Ersoy, yarışma açıldığında da, kabul edildiği anda da TBMM’de Milletvekilidir. Mustafa Kemal de aynı Meclisin Başkanıdır…
Dede Korkut’un hikâyelerin sonunda muhatabına yaptığı dua “Üç otuz on yaş” –yüz yaş- yaşaması üzerindedir. Buradan hareketle baktığımızda İstiklâl Marşımız 100 yaşındadır; Türkiye Cumhuriyetimizin 100. Yaşı da 2023’te yaşanacaktır.
TBMM’nin 23 Nisan 1920’de bir Cuma namazı sonrasında yapılan açılış duaları kabul oldu ki, TBMM’nin açılışının, İstiklâl Marşımızın kabulünün ve Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluşunun ardı ardına 100. Yıllarını kutluyoruz.
Ne mutlu bizlere,
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Son dua Mehmet Âkif’ten olsun:
“ALLAH, bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazılacak günler göstermesin!..”
Biz de bu dualara “Âmin!..” diyerek yazımızı noktalıyoruz…
Sevgiyle…
Öyle bir destan ki saygıdeğer KUTLUDAĞ hocam sayfalar dolusu yazılsa, kitaplar cilt cilt basılsa yine sığmaz acısı da coşkusu da, gururu da... Tüm bu duyguları yüreğimizce özetleyen yazınızı gönülden kutluyor sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Var olasınız.
Kaleminize ve duyarlı yüreğinize sağlık değerli hocam... İstiklal Marşı'mızın kabulünün 100. yılı ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü Tüm Milletimize kutlu olsun...