"Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp; Fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin." (Şuara,151/152)
"Oysa biz, refah ve zenginlikleri yüzünden azgınlaşan nice toplumları yok etmişizdir" (Kasas/58)
İmam Ali (as) ne güzel demiş!
"Dünyada en büyük zulüm, hak etmeyen kişiye verilen mevkidir. Bu öyle bir zulümdür ki, binlerce yeni zulüm doğurur. Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur."
"İktidara düşkün olmayan, ve iktidardan gelecek menfaate ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir. (Platon)
"Öyle bir devir gelecek ki, mal cimrilerin kılıç korkanların ve kalem cahillerin elinde olacak." İmam Ali (as)
"Zamanın alimlerinin iki yüzlülükleri olmasaydı, zalimler zulmetmeye cesaret bulamazlardı." (Ebu Hanife)
"Hak ehli, batıla sesiz kaldığında; batıl ehli kendisini hak üzere sanır." İmam Ali (as)
"Haksızlıkla bir makama ulaşan kimse haddini aşmış sayılır." (Hz. Muhammed sav)
Elimizle zulüm ettik, Dilimizle gönül kırdık, Kulaklarla yanlışları dinledik, Ahlakımızla zekilere kötü örnek olduk, bunlar haddimizi aşmaya yetti.
" Düşünmeden konuşmanın cezası, Konuştuktan sonra düşünmeye mahkum olmaktır."(Hz. Ali as)
Mesleğimiz haddi bildirmek olmasın, Haddi bilmek olsun, Haddini bilenler had bildirirse had bilinir, aksi halde ıslah yerine ifsat sudur eder.
“Bir adamın birçok hüner fen ve bilgi sahibi olduğuna bakma, verdiği sözde duruyor mu? Vefası varmı? haddini biliyor mu? sen asıl olana bak.”(Mevlana ra)
Yaptıklarıyla küçülenler laflarıyla büyüyeceklerini sanmasınlar.
Mevlana (ra) sormuşlar En iyi ne bilirsin cevap”Haddimi bilirim”
“Edepli edebinden susar, edepsiz ben susturdum der.” (Mevlana ra)
Üzerindeki kıyafet ve davranışlarından köyden geldiği belli olan bir adam, son dakikada yetiştiği trene binmiş. Bindiği vagon dolu olduğu için oturacak yer bulamamış. Diğer vagonları da tek tek dolaşmış, hepsi dolu!
Tam umudunu kestiği anda, Vagonlardan birinin boş olduğunu görmüş ve milletvekillerine aittir yazısını da fark etmeden, girip oturmuş. Biraz sonra, biri gelmiş ve adama çıkışmış;
– Ne işin var burada, çabuk kalk! Burası, benim yerim!
– Nereden senin oluyormuş, para verip biletimi aldım. Burası da boştu, niye kalkayım?
– Bak arkadaş, şu levhaya dikkat etsene burada milletvekillerine aittir diye yazıyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin?
– Hadi oradan be… Sen milletin vekili isen ben de aslıyım. Milletin aslı varken, vekilin ne işi var!
“Asıl olan değerini anladığında, vekil vekilliğini bilmek zorunda kalır.”
İnsanlar ancak asalet ve vekaletin esasını öğrendiği zaman herkes haddini bilecek ve yerine oturacak işte o zaman herkes gerçeklerin kıymetini bilecek.
İbretli bir örnek daha;
Omuzu düşük ceket dalında bir külhanbeyi, ayakkabıcıya bıyıklarını burarak girer, “Dayı bana öyle bir ayakkabı yap ki 2-3 yıl giyelim yani" Ayakkabıcı olur be evlat yaparız der.
Ayakkabıcı veli bir zattır. Yanında oturan arkadaşına hafifçe başını çevirir ve gülümser. Arkadaşı hayırdır der.
Ayakkabıcı, Azrail Aleyhi salam kapıda bunu bekliyor, ayağı eşiğe takılıp düşecek ve canını alacak der. Ayağı eşiğe takılır düşer ve ölür.
İstediğiniz kadar tedbir alın, kaderden ancak kadere kaçarız...
Güler yüzlü tatlı dilli olun. Dürüst olun. Kibirlenmeyin. Zulüm yapmayın. Bağırıp çağırmayın. Kavga etmeyin. Kalp kırmayın. Yalan söylemeyin İftira atmayın. Dalkavukluk yapmayın. Hırsızlık yapmayın. Yaptığınız iyiliği başa kakmayın. Kul ve kamu hakkı yemeyin, haddinizi bilin, Hukuku bilin, Saygı, sevgi, sadakat bilin, her şeyin bir hesabı olacak elbet, pervasızlık had bilmezliktir.
Yürümesi gereken yerde yürümeyen, Oturması gereken yerde oturmayanlar, Konuşması gereken yerde susanlar, Ağlaması gereken yerde gülenler, Cefa gereken yerde sefa sürenler, Alçak gönüllü olması gereken yerde kibirlenenler, Huzurlu olması gereken dünyamızda Huzur’u Bozanlar, Kısaca Ahlaklı olması gereken dünyadaki ahlaksızlar...
Haddini bilmezlerin ta kendileridir...! İşte bunlar yüzünden insanlık acı çekiyor..!
Hiçbir şey bilmene gerek yok, Tek kelimeyle, Sordular mı ne bilirsin,? Haddimi bilirim demen yeterli.!
Mevlana'yı dinleyelim.!
"Ya Rabbi, Bildir de ben beni bileyim,
Beni bilmeyen ben ile kendime geleyim,
Benim bensizliğim ile ben seni bileyim,
Seni bilmeyen beni, ben neyleyim.!"
“Haddini bilmedikten sonra çok şey bilmek bir şeye yaramaz, suskunluk kimseyi yanıltmasın, çünkü susan konuşursa kimse kaldıramaz.” (W.Buther)
“Allah katında Kul insanlar arasında makbul olmak istersen haddini bil.” (Hz.Ali as).
Allah her şeyi görür ama O’nun adeti kusurları örtmektir. Fakat haddini aştın mı, kusurları ortaya çıkaran O’dur.
Had bilmezler, Dünyanın oyuncağı iken, Haddini bilenler için Dünya salıncak olur.
İBRET ALINACAK İKİ OLAY...!
Allah azze ve celle İbrahim (as): Ey İbrahim, Kazma küreğini al, falanca dağa çık, orada büyük bir kabir var, onu kaz, içinde ne varsa bak!" buyurdu.
İbrahim aleyhisselam o dağa çıktı kabri buldu.
Allah'u Teâlâ 'nın emrine uyarak, mezarı kazmaya başladı, kazınca bide baktı ki! Mezar içinde muazzam büyüklükte bir insan cesedi ile başında yazılı koca bir levha gördü..
Bu levhada şunlar yazıyordu:
Ben Ad kavminin melikiyim, Tam bin sene yaşadım. Bin orduyla savaştım, hepsini yendim. Bin defa evlendim ve bin çocuğum oldu.
Servetimin sayısını ve sınırını ölçemez oldum. Ama bir gün, devası olmayan bir hastalığa yakalandım. Beni bu dertten kurtarın, ne isterseniz vereceğim dedim. Hatta bütün servetimi vermeyi taahhüt ettim.
Yetmiş yedi Ülkeden doktorlar hekimler getirttim.. Bütün hekim ve doktorlar aciz kaldılar. Bu hastalığa hiçbir çare bulamadılar.
Artık ölmek üzereyim. Onun için bu levhayı yazdırdım.Ve son sözüm şudur: Bu dünya beni kandırdı, sizi de kandırmasın.
Ben kuvvetime, servetime güvendim, bana bişey olmaz dedim. Ama gördüm ki ben çok acizmişim. Bütün servetim, her şeyim hastalığıma ilaç olmadı. Ben yandım bari siz yanmayın, dünyaya ben aldandım, bari siz aldanmayın.
Muhiddin-i Arabi idam edilmeden önce hücreye atıldığında aynı hücrede bir kişi daha vardır. Araların da şöyle bir konuşma geçer:
– “Ya imam sana üç şey sormak istiyorum.” der.
İmam:
- “Sor bakalım….” der.
Adam:
– “Sabır nedir?” der.
İmam:
- “Ben şimdi nazar etsem şu kapılar teker teker açılır ve ben çıkar giderim.” der ve zindanın kapıları Allah’ın bir kerametiyle açılmaya başlar. İmam:
- “Fakat ben Allah’ın (c.c.) beni bu şekilde imtihan etmesine tahammül ediyorum. İşte sabır budur” der.
Adam:
- “Peki kanaat nedir? ” der.
İmam:
- “Ben şimdi nazar etsem şu yerdeki çakıl taşları altın ve gümüş olur.” der.
Yerdeki çakıl taşları altın ve gümüş olmaya başlar.
– “Halbuki benim şu anda ne lambamda yakacak yağım, ne de yiyecek ekmeğim var. Ben ise bu halime şükrediyor ve sabrediyorum işte bu da kanaattir.” der.
Adam:
– “Peki fütüvvet (delikanlılık) nedir?” der.
İmam:
- “Bu sorunuza yarın cevap vereyim” der ve sükut ederler.
Bir süre sonra soru soran adam uykuya dalar ve bir rüya görür. Rüyasında mahşerin kurulup herkesin hesaba çekildiğini görür. Muhiddin-i Arabi nin yanına gelen melekler şu müjdeyi verirler:
- Sana az da olsa muhabbeti olan kişileri Allah (c.c) cennetine koyacak” derler.
Fakat Muhiddin-i Arabi hazretleri:
– Yarabbi ben sadece bana muhabbeti olanların değil, beni sevmeyenlerinde cennete girmelerini istiyorum diye dua eder ve o zata dönerek:
– İşte fütüvvet (delikanlılık) budur der...!
Ne mutlu o İNSANA ki, imtihanın sırına varmış olduğu için hiç kimseye kızmaz.
Bilir ki, bu dünya bir sahne, herkes rolünü oynamaya gelmiş. İmtihanınızı kolaylaştır Allah'ım...
Selam ve dua, Okuyan araştıran sorgulayan anlayışı ve kavrayışı yüksek olan temiz akıl sahiplerine olsun...
Yorumlar
Kalan Karakter: