Vakti zamanında fakir dervişin biri BASRA şehrine gelir. Karnı aç olduğundan etraftaki ahaliden yardım ister. Ancak kimse dervişe itibar etmez. Kasabın biri etin işe yaramayan yerinden bir parça verir. Derviş bu sefer eti pişirip karnını doyurmak için ateş aramaya koyulur. Ancak hiç kimse dervişe ateş vermez. Çaresiz kalan derviş bir yere oturup “Ya rabbi ben bu Basra halkının cimriliğinden sana sığınırım. Bana şu eti pişirecek kadar ateş ver. Yoksa çaresizliğimden onu çiğ, çiğ yiyeceğim.” Diye dua eder. Dervişin duası biter bitmez şehirde büyük bir yangın çıkar, bu arada kenarda bir yerde etini pişirip yiyen dervişi gören bir Basralı, “sonunda etini pişirecek ateşi buldun”deyince, derviş; Evet BADEL HARABÜL BASRA”yani Basra harap olduktan sonra dedi.
Bu hikayeyi niye yazdım. 19 yıldır ülkemizde hükümet eden bir AKPARTİ iktidarı var. Şimdiye kadar girdiği bütün seçimleri kazanmış olan, ülkemize çoğu alanda büyük hizmetler yapmış olan ve milletimiz tarafından alternatifi görülmeyen bir iktidardan bahsettiğimizi biliyoruz. Ancak son dönemde hem dünyayı kasıp kavuran COVİD 19 salgını hem de, dünya ekonomisinde ki dalgalanmalar sebebiyle ülkemizde de ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Konuya at gözlüğü ile bakanlar için bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Her gün beş yüz bin kişiye ücretsiz test yapacak bir sağlık alt yapımız mevcut. Yapılan bu testlerde her gün yetmiş, seksen bin kişinin sonucu pozitif çıkıyor. Yani her gün yaşadığımız ilçe olan Kemalpaşa’nın nüfusu kadar insan virüsün bulaşmasına maruz kalıyor. Buna rağmen hastanelerimizde her hangi bir sıkıntı yaşanmadığını gözlemliyoruz.
Dün akşam kar yağışı ile ilgili haberleri dinlerken Karayolları Genel Müdürü’nün açıklaması dikkatimi çekti. Türkiye genelinde onbir binin üzerinde aracın karla mücadele için sahada olduğunu söyledi. Sayıyı doğru okudunuz değil mi? Tam onbir bin araç. Ve o araçların üzerinde görev yapan binlerce kahraman sayesinde yollarımız da herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor.
Askerlerimizin ve polisimizin çok zor tabiat şartlarında teröre karşı verdikleri mücadele sayesinde evlerimizde rahatça yatabiliyoruz. Bir günde yirmi, otuz şehit verdiğimiz, PKK tarafından şehirlerarası yollarda otobüslerin durdurulduğu, Ankara’nın, İstanbul’un göbeğinde bombaların patlatılıp, masum insanların katledildiği zamanlardan bugünlere geldik.
Dış politikada şecaat ve cesaretin neler başardığını tüm mazlum milletlere gösterebildik. Dünya siyasetinde piyon mesabesinden yetmiş senedir kurtulamayan bir Türkiye’den artık mazlumlara oynanan oyunları gücümüz ölçüsünde bozacak duruma geldik. Dün akşam TV’de, Türkiye’yi ziyarete gelen El Salvador devlet Başkanının basın toplantısını izledim. Türkiye tarihte çok büyük bir devletti. Şimdide çok hızlı bir şekilde büyümeye devam ediyor dedi. Diyeceksiniz ki küçücük bir devletin başkanı böyle dese ne olur. Bütün büyük devletler Türkiye’yi düşman olarak görüyor. Asıl onların bizim yanımızda olması gerekir. Ben de tam bundan bahsetmek istiyorum. İstisnasız bütün emperyalistler karşımızda blok oluşturdular. Ancak kararlı duruşumuz ve tavizsiz dış politikamız sebebiyle çok fazla bir şey elde ettiklerini söyleyemeyiz.
Batı’nın ve Rusya’nın gözü önünde Karabağ’ı Ermenistan işgalinden kurtarmak için yapılanları unutmuş olamayız. Afrika ülkeleri ile oluşturduğumuz yakın ilişkiler neticesinde, elde ettiğimiz siyasi imtiyazları nasıl görmezden gelebiliriz. Dış politikada geldiğimiz nokta, dünya siyasetinde söz sahibi olan birkaç ülkeden biri olduğumuz gerçeğidir.
Son zamanlarda gerek ekonomik dalgalanmalar, gerekse AKPARTİ kadrolarının geçmişte ki samimiyet ve hizmet aşkını kaybetmiş görüntüsü vermeleri sebebiyle, sanki CUMHUR ittifakının oylarında ciddi bir düşüş yaşandığı algısı oluşturulmaya gayret ediliyor. Muhalefet partilerinin liderleri her ne kadar Türkiye gibi bir ülkeyi yönetme kabiliyetine haiz olmasalar da, ABD ve AB ülkeleri, Türk milletinin gözünün içine bakarak; Biz Tayyip ERDOĞAN ve Devlet BAHÇELİ’nin idare ettiği bir Türkiye istemiyoruz. Kendi idare ettiğimiz kişileri iktidara getireceğiz. Demek istiyorlar. Ve bu amaçları uğrunda akla gelebilecek her şeyi deniyorlar.
Demem o ki CUMHUR ittifakına karşı olan blok belli. CHP, HDPKK, FETÖ, İP, DHKP/C ile ABD ve AB ülkeleri. Birde bu Türkiye düşmanlarının değirmenine bilerek veya bilmeyerek su taşıyan içimizde ki işbirlikçileri. Yani sadece maddi hesaplarla CUMHUR ittifakına cephe almak, Türkiye düşmanlarının emellerine hizmet etmektir. Türkiye’yi yangın yerine çevirecek bir davranış içine girip, sonra ağlamanın bir faydası olmayacaktır. Selam ve dua ile.