Konferansta konuşan Prof. Dr. Mustafa Öner, Osmanlı’da konuşma dili ile yazı dilinin aynı olmadığı söyleyerek, “Türklerin dili MS 700’lerde Orhun Yenisey bölgesindeki taşlara yazılı. Türklerde 1300 yıldır yazı dili var. Osmanlı’da yazı dili bilinen sebeplerle yabancılaşmış ve Arapça-Farsça ögelerle dolmuştur. Bu durumda insanlar, Türkçe düşünüyor ama yazarken Farsça düzende yazıyordu. Örneğin sabah güneş doğuyor fakat şiirde güneş ‘şems’… Şems, Arapçadır. Gece ay çıkıyor, konuşurken ay deniyor, şiirde ‘kamer’… Yüksek bir sanat olan şiir sanatı Arapça-Farsça prestij alıntılarıyla. Bunu köklü bir biçimde eleştiren Namık Kemal’dir. Yapılan dil devrimi, konuşma dili ile yazı dilinin birleştirilmesidir” dedi.
Atatürk’ün dil anlayışında 1908 sonrasında gelişen milliyetçiliğin etkisinin olduğuna değinen Prof. Dr. Öner, “Türkçeci hareket 1911’de Selanik’te başlayan yeni bir dil hareketidir. Bu hareket, Osmanlı imparatorluk dili ile halkın konuşma dilini yaklaştırma esasındadır. Namık Kemal gibi Tanzimat aydınları, dili eğitim-öğretim esaslı toplumsal bir olgu olarak düşünüyorlardı. Bunun birleştirilmesi onlara göre şarttı” diye konuştu.
“Yeni alfabe eskisinin zorluklarından arınmıştır”
Cumhuriyet henüz bir yaşında değilken 1924’ün Haziran ayında özel bir kanunla Türkiyat Enstitüsü'nün açıldığını belirten Prof. Dr. Öner, “Türkiyat Enstitüsü, Türkoloji alanında araştırmalar yapan enstitüdür. 1928’de de alfabe devrimi yapılmıştır, bu büyük iştir. Yeni Türk Alfabesi, eski alfabedeki yetersizliklerin ve zorlukların hepsinden kurtulmuş ve Türkçeye uygun bir alfabeydi. Atatürk 1932’de de Türk Dil Kurumu'nu kurdu. Dil Devrimi sayesinde Türkçe kökler ve eklerden yapılmış ve yeni dile katılmış binlerce sözümüz var” dedi.
Konferansın sonunda Dekan Prof. Dr. Osman Ferda Beytekin, Prof. Dr. Mustafa Öner’e “Teşekkür Belgesi” takdim etti.
Yorumlar
Kalan Karakter: