“Çalıkuşu'nda oynamak benim için bir gururdu”
Yeşilçam'ın ünlü oyuncusu Türkan Şoray, filmlerde canlandırdığı karakterlerin acılarını hissetmeden doğru bir performans sergilenemeyeceğini belirterek, "İçim cız etmeden oynayamıyorum. Bu nedenle bayağı bir konsantrasyon dönemi geçiriyorum" dedi.
Yayınlanma :
21.07.2020 17:22
Güncelleme :
21.07.2020 17:22


dergisi "Varlık"ın temmuz sayısında Burak Süme'ye konuşan Yeşilçam'ın
"Sultan"ı Türkan Şoray, edebiyatın sinemaya yansıması hakkında
açıklamalarda bulundu."Asya", "Mine", "Dile Hanım"
ve "Feride" gibi Türk sinemasında birçok edebi eserin baş karakterini
canlandıran usta oyuncu aynı zamanda senarist ve yönetmen Şoray, sanatın her
kolunun aslında edebiyat olduğuna işaret ederek, kitapların insanın ruhuna
girdiğini ve toplumu, insanı tanıttığını ifade etti.Aynı durumun sinemada da görsel açıdan yer aldığını aktaran
Şoray, "Sinema edebi kağıtların görselliğe dökülmüş halidir. Sinema
edebiyattan çok yararlandı. Birçok klasik roman filme çekildi. İlk
'Çalıkuşu'nda (1966) oynamak benim için bir gururdu. Peride Celal'in 'Ada'sını
da (1988) ben önermiştim gene" diye konuştu.Usta oyuncu, Orhan Kemal'in "Hanımın Çiftliği",
Cengiz Aytmatov'un "Selvi Boylum Al Yazmalım", Halide Edip Adıvar'ın
"Sinekli Bakkal", Sait Faik Abasıyanık'ın "Menekşeli Vadi"
hikayesinden uyarlanan "Vesikalı Yarim" gibi birçok edebiyat eserinin
inemaya uyarlanışında rol aldığını anlatarak, şunları kaydetti: "Birçok
Kerime Nadir eserinde de çok şükür oynadım. Çünkü edebiyat bizim hayatımızın
bir parçası, dünyayı güzelleştiriyor. Günlük yaşantımda da çok kitap okuyorum.
Her gün gazeteleri takip ediyorum. Evimde büyük bir kütüphanem var. Bazı
yazarların kitaplarını tekrar tekrar açar okurum." Sinema filmi olarak çekmek istediği eser hakkında da konuşan
Şoray, "Orhan Kemal'in eserlerine bayılıyorum. O sıradan insanların
dünyasını öyle güzel anlatıyor ki... 'Evlerden Biri' adlı romanını sinema
filmine çekmeyi çok isterim" dedi. Çocukken okuduğu ilk kitabın Dostoyevski'nin
"Ezilenler" eseri olduğunu söyleyen Türkan Şoray, "Bu kitap beni
düşünmeye ve sorgulamaya itmişti. Mesela genç kızken benim de el yazımla
yazdığım bir şiir defterim vardı. Edgar Allan Poe'nun 'Annabel Lee' şiirini
okur okur, ağlardım. Nazım Hikmet'in dizeleri de beni çok etkilemiştir. O
nedenle şiir ve edebiyat hep hayatımda oldu." ifadelerini kullandı.Şoray, Türk sinemasında Reşat Nuri Güntekin'in önemli
eserlerinden "Çalıkuşu"nun "Feride" karakterini ilk
canlandıran aktrist olarak, filmde kendisini etkileyen noktalara değinerek,
"Filmin bir sahnesinde 'Sevgi ve şefkat denen şeyde ne mucizeler var, ya
Rabbim!' repliğini veriyordum. Filmin rejisörü Osman Seden, bu sahneleri
çekerken bana 'Bak Türkan, bu repliğin değerini vererek, çok iyi oyna' demişti.
Bu sözler hayatım boyunca benim rehberim oldu adeta. Bütün çevirdiğim filmlerde,
belki özel hayatımda da sevgi ve şefkat hep hissettiğim duygular oldu. Aradan
yıllar geçti ve Atıf Yılmaz ile 'Selvi Boylum Al Yazmalım' diye bir film
çevirdik. Oradaki 'sevgi emekti...' sözcüğü de sevgiye yepyeni bir boyut
getirmişti." değerlendirmesinde bulundu. Röportajda, sinema kariyeri boyunca melodramdan toplumsal
gerçekçiliğe toplam 17 film çevirdiği yönetmen Atıf Yılmaz'la da çalışmanın
olağanüstü olduğunu dile getiren usta oyuncu, şöyle devam etti: "Çünkü
Türk sinemasının en iyi yönetmenlerindendi. İlk filmimiz 1969'da çektiğimiz
'Kölen Olayım'dı. Bu filmin setinde tanıştık. Sette yönetmen ve oyuncu olarak
iletişimimiz çok iyiydi. Zaten sinemanın dışında da dostluğumuz sürdüğü için
beni çok iyi tanıyordu. Yani oyun sırasında benden ne alabileceğini çok iyi
biliyordu. Performansımın nasıl olacağını, o sahneyi nasıl çekeceğimizi,
jestlerimi ve mimiklerimi ezberlemişti. Beni yakında tanımasının sette çok
faydası oldu. Onun setinde mizanseni hemen kavrayabiliyordum. Olağanüstü
mizansenler kuruyordu. Zaten ustalığı da oradan geliyordu. Zaman zaman
çekeceğimiz bazı sahneler üzerine münakaşa ettiğimiz de oluyordu. Ama sonunda
ortak noktayı buluyorduk. Benim için özel bir insandır. Atıf Yılmaz'ın adını
duyduğum zaman zaten projenin ne olduğuna bakmadan hemen kabul ediyordum. Ben
de herhalde onun tercih ettiği oyunculardan birisiydim."Şoray, canlandırdığı karakterlerin acılarını hissetmeden
doğru bir performans sergilemeyeceğini belirterek, "İçim cız etmeden
oynayamıyorum. Bu nedenle bayağı bir konsantrasyon dönemi geçiriyorum. Zaten
kameranın o sesi (şimdi sessiz çekiliyor) benim için bir büyüydü. Yönetmen
'Evet, hazırız, kamera!' dediğinde kameradan bir ses çıkar. Muhteşem bir sestir
ve bana itici güçtür. O sesi duyduğum zaman yapamayacağım hiçbir şey yoktu. O
esle birlikte adeta refleks halinde karaktere ait duygularım uyanırdı. Mesela
ahne bittikten sonra bir süre kendime gelemiyordum. Yani film süresi
içerisinde canlandırdığım kadının dramını gerçekten üstümden atamıyordum.
Oynadığım o kadar kadının derdi, çilesi, acısı, neler yaşadıysa hep böyle
içimde birikti." şeklinde konuştu.Yeşilçam'da ilk rejisörlük deneyimini 1972 tarihli "Dönüş"
filmiyle gerçekleştiren Şoray, kamera arkası tecrübelerinden ise şöyle
bahsetti: "O filmde yönetmen kimliği altında kendimi ispat etme mücadelesi
verdim. Çünkü ben oyuncuydum. Sinema dünyası, erkek dünyası bir kadına yönetmen
koltuğunda alışkın değiller. Ben yönetmenlik yaparken hem mutlu oluyorum hem de
acı çekiyorum. Sette ilk günler 'bu kadın haliyle ne yapacak' diye yüzüme
öylemeseler de, sezgilerim kuvvetli olduğu için beni nasıl gördüklerini
anlıyordum.""Türkan Şoray Söylüyor" adlı albümü de 2015'te
çıkaran sanatçı, "Bu albümü ne şöhretime şöhret katmak ne de ben
şarkıcıyım diye iddia etmek için yaptım. İstedim ki beni sevenlere elle
tutabilecekleri bir hatıra bırakayım. Biraz da kendi dünyama renk katmak
istedim. Çünkü filmlerde şarkı söyleyememiştim. Aslında şarkı söylemeyi çok
eviyorum. Stüdyoda o kulaklığı takmanın ve şarkı söylemenin zevkini tatmak
istedim." ifadelerini kullandı.Aynı yıl beşinci kez yönetmen koltuğuna oturduğu
"Uzaklarda Arama" filmini Yeşilçam'a adadığını söyleyen Türkan Şoray,
"Ruhumda, kalbimde, beynimde Yeşilçam var. Bu film biraz da Yeşilçam
masalıdır. Filmde zamansız, mekansız bir masal dünyası kurduk. Anlatmak
istediğim ön yargılı olmamak, karşımızdakini anlamaya çalışıp kendimizi onun
yerine koymaktı. Yani empatiyle, hoşgörüyle olayları ve kişileri
değerlendirirsek yaşadığımız dünyada huzur, mutluluk da olur diye düşünüyorum.
Film büyük bir dağıtım şansızlığına uğradığı için izleyiciyle buluşamadı.
İnsanlar filmi izleyemediği için de fazla geri dönüşüm olmadı." yorumunu
yaptı.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: