Kafamı koydum yastığa.
Bin gece geçti, binlerce keder, binlerce gözyaşı, binlerce aşk , binlerce gülüş ...
Sen geçtin düşümden, düştüm en güzel yerinden.
Kendimden düştüm.
Beyaz ışığın aydınlattığı duvardan düştü resmin.
Her şeyin farkındaydı sanki kediler. Evin her yerindeler.
Tek kişilik soframa 2 tabak koydum. Sonra da durdum.
Durdum, durdum ...
Mevsimler geçti, açtı yeni çiçekler bahçemde
Ben yine de durdum.
Sonra eski bir plaktan gelen cızırtılı sese takıldım.
Düştüm.
Kalkarken ruhumun kesiklerini
Bir bir iyileştirdim.
Kaldırdım kafamı Turgut Uyarı duydum, “göğe bakalım” dedi
Gökyüzü sonsuz, kaldır kafanı
Sonra yağdı üstüme yağmur ,
Yaralarım kabuk bağladı
Bir dert kapladı yüreğimi
Toprağın kokusu burnuma geldi.
Ama Nazım’ında dediği gibi
“EN FAZLA BİR YIL SÜRER YİRMİNCİ ASIRLARDA ÖLÜM ACISI “ DEĞİL Mİ ?