Başlangıcı yüzlerce yıl öncesine dayanan, Türk milletinin hürriyet ve istikbalini gaye edinmiş, diğer milletlere de adalet ve hakkaniyet ölçülerinde davranmayı düstur olarak benimsemiş düşüncenin adı ülkücü harekattır. Türk’ün tarih sahnesine çıktığı günden başlayarak, zaman içinde günün gelişmelerine paralel olarak bazı taktik değişiklikler olsa da özünde ve gayesinde hiçbir sapma olmamıştır.
Ülkücülük, tarih boyunca Türk milletinin, milletler mücadelesinde siyasi, ekonomik, kültürel vs. açılardan en üst sırada olmasını vazgeçilmez bir gaye edinmiştir. Basitçe söylemek gerekirse, ülkücü, dünyaya adaleti de, huzur ve barışı da, zenginlik ve refahı da ancak Türk’ün getirebileceğine inanır. Ülkücü düşünceye sahip olan bir kimse, Türk milletinin, Allah tarafından dünyaya nizam vermek, adalet ve düzeni sağlamak üzere seçilerek gönderildiğini bilir.
Milletimiz Yüce dinimiz İslamla şereflendikten sonra mücadelemiz başka bir boyut kazanmıştır. Davamız kuru bir cihangirlik davasından sıyrılarak aleme nizam verme ülküsü haline gelmiştir. Ülkücülüğü ırkçılıktan ayıran temel faktör, hangi millet olursa olsun, her bir ferdin huzur ve güvenini sağlayarak hem dünyada rahat etmesini, hemde iman noktasında doğru bir itikatla ahirette hüsrana uğrayanlardan olmasına engel olmaktır.
Selçuklu ve Osmanlı da zirve noktasına ulaşan nizam-ı alem ve ilayı kelimetûllah davası, 1800’lü yıllardan itibaren sekteye uğramış, körü körüne bir milliyetçilik akımına dönmüş olsada, 1900’lerin ortalarından itibaren Türk gençliği üzerinde ideolojik bir akım olarak yeniden hayat bulmuştur.
Yakın tarihimizin en hazin hadiselerinden olan ve halkımız arasında sağ-sol kavgası olarak nitelendirilen 1960-80 arasındaki olaylar ülkücü hareketi, kadim düşmanımız olan Sovyet Rusya ve Çin’in finanse ettiği komünistlere karşı mücadele etmek durumunda bırakmış, neticede 12 Eylül 1980 darbesiyle, tek suçları devletin acze düşmesini istememek olan ülkücüler cezalandırılmıştır. 1940 lardan itibaren ülkücü düşünce adamları nasıl zindanlara atılmış, işkenceler görmüşse 1980 darbesiyle de yine ülkücüler hedefe konulmuştur.
80 sonrasında deyim yerindeyse darmadağın edilen ülkücüler, yavaş yavaş toparlansalar da bugün yeni oyunlarla pasifize edilmektedir. 15 Temmuz darbe girişiminden önce FETÖ terör örgütü tarafından ele geçirilmeye çalışılan MHP, buna izin vermemişse de daha sonra partinin ve dolayısıyla ülkücülerin bölünmesi meselesiyle karşı karşıya bırakılmıştır.
Ülkücülüğü, kısaca tarif etmek gerekirse, Rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in “ Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve faziletine sahip olmak” olarak özetleyebiliriz. Bu tarife uyan herkes ülkücüdür. Ancak son zamanlarda ne yazık ki ülkücüler fikir planında da ayrışma yaşamaktalar. MHP’den ayrılarak İYİ partiye katılan ülkücüler orada da aradıklarını bulamamanın sıkıntısını yaşıyorlar. Tamamen bir proje parti olduğuna inandığımız İYİ parti, ülkücülerin ağırlığını taşımaktan çok uzaktır. Daha girdiği ilk seçimde vatan hainleriyle işbirliği yaparak hedefe varmak için her yolu mübah kabul ettiklerini ortaya koymuşlardır. Halbuki ülkücüler aldıkları terbiye icabı ilkelerini ve ülkülerini asla pazarlık konusu yapmamayı öğrenmişlerdir. Son zamanlarda FETÖ, SOROS, BIDEN gibi ifadelerin geçtiği bir partide ülkücünün ne işi olabilir.
Dava arkadaşının zarar görmemesi için adını vermeyip onun yerine on yıl hapis yatan yiğitlerin yetiştiği ocağı, birilerine kızarak terketmek hem dava ruhuna, hemde birlikte yürüdüğümüz insanlara karşı sorumsuz davranmaktır. Ülkücünün en iyi bildiği şey kadirşinaslık ve ahd-e vefadır.
Devletimizin çok hassas bir dönemden geçtiği, yeniden bir varoluş mücadelesi verdiğimiz bu günlerde durmamız gereken yeri iyi belirlemeliyiz. Adımızın kimlerle anıldığına dikkat etmeliyiz. Ülkücü hem feraset ve hemde basiret sahibidir. Yeniden bir kucaklaşmaya ve yeni bir dirilişe ihtiyacımız var. Bütün kırılganlıkları bir tarafa bırakıp geçmişin hatırına, ve şehitlerimizin Aziz hatırasına istinaden ufak hesaplardan kurtulup, Bozkurt duruşumuza geri dönmeliyiz. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, Biz varsak devletimiz var olmaya devam edecektir. Selam ve dua ile.