Harp okullarının mezuniyet töreninde TSK mevzuatına aykırı bir şekilde kılıç çekip, yürürlükten kaldırılmış bir yemin metnini uyarılara rağmen ısrarla okuyan, beş yeni teğmen ve onların bu disiplin suçunu işlemelerine göz yuman üç sıralı amir hakkında MSB tarafından TSK’dan ihraç kararı verildi. Asıl maksadı görmek istemeyenler için ağır bir karar olarak görünebilir. Ancak Türkiye gerçeğini bilen her aklıselim sahibi, bu kılıç çekme meselesinin sadece bir yemin metni okumaktan ibaret olmadığını bilir. Zira Osmanlı’nın son üçyüz yılı da dahil olmak üzere, ordu mensuplarının pervasız davranışlarından devletimiz de, milletimiz de büyük darbeler yemiştir. Tarihimizin kara sayfaları diyebileceğimiz askeri isyanlara birkaç örnek vererek, askeri disiplinsizliğin nelere mal olduğunu birlikte görelim isterseniz.
Fatih Sultan Mehmet Han döneminde ilk isyan hareketine girişen, ancak padişahın güçlü iradesi karşısında tutunamayan yeniçeri ordusu, 2. Osman dönemine kadar ciddi bir netice elde edemedi. Yeniçeri isyanlarının sonucu bakımından en korkunç olanı 1622 yılında yaşandı. Yeniçeri ocağını kapatmayı düşünen 2.Osman, yeniçeriler tarafından katledildi. 4.Murat döneminde isyana hazırlanan yeniçeri, liderlerinin öldürülmesi sonucunda padişahın ölümüne kadar ses çıkaramadılar. 4.Murat’ın ölümünden sonra yeniçeri tekrar eski gücüne kavuştu. Savaş meydanlarında ortaya çıkan ihanetler sonucunda, Osmanlı toprak kayıpları yaşamaya başladı. 2.Viyana kuşatmasından sonra yeniçeri isyanları iyice çoğaldı. Bunların en önemlilerinden birisi Patrona Halil isyanı idi.
Orta sınıf bir yeniçeri askeri olan PATRONA HALİL adındaki Arnavut asıllı asinin liderlik ettiği ve tarih kitaplarımıza, patrona halil ayaklanması olarak geçen isyanın asıl hazırlayıcısı, sadrazamlık hayali kuran Kaymakam Mustafa Paşa’dır. Padişah 3. Ahmedin tahttan indirilmesi ve lale devrinin sona ermesiyle neticelenmiştir.
Yeniçeri isyanlarının en büyüklerinden biri de Kabakçı Mustafa ayaklanması olarak bilinen ve padişah 3. Selim’in tahttan indirilmesi ve sonrasında da katledilmesiyle sonuçlanan hadisedir. Bu olaydan sonra 2. Mahmut döneminde yeniçeri ocağının kapatılması tekrar gündeme gelince tekrar ayaklandılar. Bu ayaklanma sonucunda devlete resmen savaş ilan eden yeniçerilerin kışlası Selim paşa tarafından topa tutuldu ve yedi bin asinin ölümü ve yirmi bin kadarının da sürgün edilmesiyle yeniçeri ocağı ortadan kaldırılmış oldu.
Yeniçeri ocağının lağvedilmesiyle isyan hareketleri bitmedi. Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve Mütercim Rüşdü Paşa askeri nüfuzlarını kullanarak Abdülaziz Han’ı tahttan indirip, sonrasında Feriy’ye sarayında kendi adamları olan üç bahçıvana öldürtüp intihar etmiş süsü verdiler. Bundan sonra Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasının en önemli sebeplerinden biri olan 31 Mart ayaklanması yaşandı. 2. Abdülhamid Han tahttan indirildi ve yerine akli melekeleri yerinde olmayan 5. Murad geçirildi. Bunun sonucunda devletin kontrolü mason, dönme veya sabetayist olan ittihat ve terakkinin üç kudretli paşasının, Enver, Talat ve Cemal paşanın eline geçti. Ve sonucunda ittihat ve terakkinin yularını elinde tutan emperyalistler tarafından Osmanlı’nın dağılma süreci başlatıldı.
Cumhuriyet tarihinde yaşanan askeri kalkışmalara gelince, 1923 sonrasında milletin üzerinde devlet idarecileri tarafından baskı unsuru olarak kullanılan ordu, ne yazık ki, Osmanlı’da ki darbe ve ihtilal geleneğini aynen devam ettirdi. 1950 seçimlerine kadar demokrasi yalanıyla seçim dahi yaptırmadan bir nevi askeri idare ya da daha açıkçası diktatörlükle idare edilen Türkiye, ilk serbest seçimlerde milletin oyuyla iktidar olan DP hükümetinin ordu tarafından darbe ile indirilip başbakanının ve bakanlarının idam edilmesine şahit oldu.
12 Mart 1971 askeri muhtırası da, Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının Cumhurbaşkanı Cevdet SUNAY’a muhtıra vererek hükümeti istifaya zorlamak üzere düşünülmüş askeri bir kalkışmadır. Sonrasında ORDU RAHATSIZ manşetlerinin sonucunda 12 Eylül darbesi Türk milletinin başına balyoz gibi indirilmiştir. 650 bin kişinin gözaltına alındığı 230 bin kişinin askeri mahkemede yargılandığı binlerce kişinin işkence sonucu öldüğü ve 48 kişinin idam edildiği, demokrasimizin yüz karası bu ihtilalin bahanesi Atatürk ilke ve inkilaplarından uzaklaşılması olarak gösterildi.
28 Şubat post-modern darbesi de hükümetin istifa ettirilmesini ve yine demokrasi ve laiklik bahane edilerek milletin dini inancına müdahale edilmesini amaçlamıştı. Ve yine kendilerine Atatürkçü diyen subaylar tarafından gerçekleştirildi. 2016 yılında gerçekleşen FETÖ darbe girişimi de yine ordumuz içerisine yuvalanmış hainler tarafından organize edilmiş, sonrasında yaşananlara bakınca 15 Temmuzun da tıpkı daha öncekiler gibi aynı merkezden idare edildiği ortaya çıkmıştır. Buraya kadar yazdıklarım askeri vesayetin gün yüzüne çıkan ve aklıma gelen icraatları. Kim bilir gizli kalmış ne badireler yaşamışızdır. Bu kadar tarihi hakikate rağmen, yeni mezun teğmenlerin yemin töreninde kılıç çekip cumhurbaşkanının huzurunda MUSTAFA KEMAL’in ASKERLERİYİZ diye slogan atmasını masum bir davranış olarak görmek, en hafif tabiriyle akıl tutulması demektir.
Ordumuzu, bu milletin ekseriyeti peygamber ocağı olarak görür. Biz de öyle görmeye devam edeceğiz. Ancak unutmamamız gereken şey, Mustafa Kemal maskesi ile, askeri vesayet ve diktatörlük heveslilerinin ilelebet var olmaya devam edeceğidir.
Selam ve dua ile.