Bazen gerçeklerle yüzleşmek koyar insana. Bazen kal demek isterken git der, belki de pişman olup keşke o zaman söyleseydim bunları dersin. Çok geç olabilir. Ya da sen geciktirirsin. Hiçbir şeyin doğru zamanı yoktur. Doğru zamanı beklerken ömrümüz çürüyüp, gider. Geri dönüp baktığımızda geç kalmamış ve iyi ki yapmışım demeliyiz. Doğruysa da yanlışsa da bizim kararımız olmalı. Biz kendimizi sevmeliyiz ki sonrada başkaları bizi seve bilsin. Sevgi çok güçlü bir bağ olduğu gibi bazen de kangren olmuş bir kola benzer. Kesip, atmak istersin ama onsuzda hiçbir işi tam yapamazsın. Bazen geç kaldığımızı da hissedemeyiz. Bize o an normal gibi gelen sonradan canımızı çok yakar. Ben asıl size geç kaldığımız her şeyin telafisi olamayacağını anlatmak istiyorum.
Hatırlar mısınız acaba Balık ile Kuşun hikayesini ?
Bir gün bir balık kuşa aşık olur. Kuş bu tabi herkese her şeye tepeden bakıyor. Diyor ki balığa bende seni severim sevmesine ama yuvamız neresi olacak? Nerede yaşayacağız aşkımızı havada, suda… Ben suda yaşayamam. Balık diyor ki ben havada da karada da seni istiyorum. Ölüyorum aşkından diyor ve çıkıyor sudan. Saniyesinde can veriyor aşk için.
Her konuda geç kalmaz mı insan?
İşe, sevmeye, konuşmaya, ağlamaya, affetmeye, telafi etmeye hatta susmaya bile. Susmak ne kadar garip geliyor. İnsanların konuşarak anlaştığı bir toplumda, susmaya hiç o kadar alışık değiliz. Bazen ağzımıza ne gelirse söyleriz. Hatta bunun için çokta pişman olmuşluğumuz vardır. Hepimizin duyduğu ya da söyledi şu cümle aklımıza gelmeli “Susmak en büyük cevaptır”. Çoğu şeyi de karşımızdaki sustuğunda anlarız.
Susarak git deriz.
Susarak bitti deriz.
Susarak seviyorum deriz.
Susarak kırıldım deriz.
Susarak yalanda söyleriz.
Sorulan sorularla cevap vermediğimizde bile insanları ikilemde bırakır ve yalan söylemek zorunda da kalkmayız.
Susmamız gereken yerlerde susmaz. Konuşmamız gereken yerlerde de konuşmayız. Bazen de işaret dilimizle de anlatırız. Anne ile çocuk arasında ki küçük sır gibi. Küçükken hepimiz annelerimizle göz kontağı kurarak ne demek istediğini anlamışızdır. Büyüdükçe de başkalarıyla beden dilimizi kullanırız, annelerimizin öğrettiği gibi.
Hiç anlaşamamaktan iyidir.
Küstüğümüz insanın yanına gitmez, onunla küs olduğumuzu anlamasını, kimseyle konuşmaz ve sorunumuz olduğunu anlamasını, giden kişiyi uğurlamaz ve git mi kamlı demek istediğimizi anlamasını bekleriz. Hem kendimizi, hem de karşımızdakini yorarız. Bide küstüğümüzü, sorunumuz olduğunu, kal demek istediğimizi anlamadıklarında hemen de deriz ki ben aslında küsüm, sorunum var, kal dedim ama o anlamadı beni. Bu kadar küçük yapboz parçaları oluşturmayalım kendimize. Daha sonra kaybettiğimizde bulması çok zor olur.
Seni seviyorum diyelim. Hem de ne kadar söylemek istiyorsak o kadar. Sonra gemi o limanda geçip gitmiş olmasın. Söyleyemiyor isen yaz. Yazamıyor isen beden dilini kullan ama asla susma. Hayat çok acımasız ki sonra bir bakmışsın o kişi ya hayatta yok ya da artık senin hayatında yok.
Hadi Kalın Sağlıcakla...